
Altan Tan: Son kullanma tarihi bitti
Neoliberal İslamcılar ile Erdoğan ekolü arasında ciddi bir ayrışmanın olacağını savunan BDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan 'Erdoğan'ın siyaseten son kullanma tarihi bitti' dedi.
İslami kimliğiyle bilinen Kürt siyasetçi Altan Tan'a göre Muhammed Mursi yönetime son veren Mısır'daki 3 Temmuz askeri darbesinin nedeni İhvanül Müslimin (Müslüman Kardeşler)'in demokrasi geleneğinin olmaması. Mısır'ın bir çocuk gibi düşüp kalkabileceğini fakat esas sorunun 'siyasi İslam' projesinin kaptan köşkünde yani Türkiye'de yaşandığını belirten Tan "Erdoğan daha Türk İslamcı, daha Türk merkezli, daha imparatoral milliyetçilikle dini karıştıran geri bir refleksle ortaya çıktı" diye konuştu. Tan'ın Erdoğan'ın çıkmazına ilişkin tespitleri şunlar: "Erdoğan'a şunu söylüyorlardı; Kemalizmi tasfiye et, yeni bir anayasa yap, demokrasiyi yerleştir, Kürdün Alevinin, Suninin haklarını tanı, ekonomik olarak da liberal ekonomiyi, neoliberal politikaları, batıya entegrasyonu tam yerleştir. Aynı şekilde Kürtlerle de anlaşırsan Ortadoğu'nun en büyük gücüsün.. Ama Erdoğan diyor ki; bu kadar uzun süreceğine tavuğu kesersem, içindeki üç yumurtayı alırsam iyi olur. Şimdi tavuk da kesildi yumurta da yok, bakalım şimdi ne olacak. Eskiden de çatışıyorlardı, hiç bir zaman Erbakan ile Gülen Cemaati yan yana gelmedi, bu sefer daha küresel bir kapışma yaşanacak."
Tan'a göre Gülen cemaati siyasi sahada yeni alternatiflerle ortaya çıkacak. Önceki gün Nûçe Tv'de yayınlanan Gündem programının konuğu olan ve Brüksel'e gelen BDP Diyarbakır milletvekili Altan Tan, Mısır'daki darbenin ardından 'ılımlı İslam' projesindeki kırılmayı, bunun bölgedeki etkilerini, İhvanül Müslimin'in tecrübelerini ve Türkiye'nin modern İslam dünyasındaki rolünü ANF'ye değerlendirdi.
- Mısır'daki darbeyi nasıl nitelendiriyorsunuz?
Mısır'da eğer Mübarek normal demokratik seçimlerle gelen bir cumhurbaşkanı olsaydı Mübarek'in gidişine de karşı çıkacaktım. Suriyede ve Suudi Arabistanda da, bütün Ortadoğu ülkelerinde diktatörlükler var ve burularda asla demokratik seçimle örgütlenmeler olmadı, olamıyor. Onun için halk Mübarek'e karşı ayaklandı ve onu götürdü. Şimdi Mısır'da ayrı bir durum var, Mübarek'in gidişinden sonra 1,5 yıl askeri bir yönetim oldu. Ara bir yönetim oldu. Ve o ara yönetimden sonra düzenlemeler yapıldı, seçimler oldu. Şimdi bunun için seçimlerle, meşru yollarla gelen bir idareyi ne şekilde olursa olsun darbelerle indirmeniz yanlıştır. Bu darbedir, bu bunun bir lamı cimi yok. Onun için ben ısrarla kınıyorum, yanlış görüyorum ve zaten İhvanı Müslim taraftarları bugün Mursi'nin geri dönmesi için tekrar sokaklara çıktı. Geri döndükten sonra onun da ders çıkarması lazım. Bana kalırsa en kısa zamanda gerekli düzenlemeleri yapıp yeniden seçime gitmesi lazım. Çünkü demokrasileri düzeltmenin yeri seçimlerdir.
- AKP'nin darbe tanımlaması ile sizinki birbirine uymuyor.
Hayır, darbe darbedir ama AKP korkmuş mu bundan ders çıkarmış mı bu ayrı bir tartışma konusu. Müslümanların da İhvani Müslim'in de çıkartacağı dersler var. Yani şimdi İhvanül Müslimin'in hiç bir şeyi eksik yapmadı demek de yanlıştır ama önce darbedir diyeceksin. İhvanül Müslimin'in eksiklikleri varsa bunun yöntemi yine demokratik yollardır diyeceksin ondan sonra İhvanül Müslimin'i ve Mürsi'yi eleştireceksin. Ama bence eksiklikleri törpüleyip yeniden iktidara gelecekler, 85 yılda kurulan bir hareket 85 saniyede biter mi?
'İSLAMİ HAREKETLERİN DEMOKRASİ TECRÜBESİZLİĞİ VAR'
- İhvanül Müslimin ve Mürsi nerede yanlış yaptı?
Tabii onlar hazırlıksız yakalandılar, bu bir ama diğer şeyler de var. Ülkenin çok büyük sorunları var. Gidip gördüm, Kahire, İskenderiye ve Süveyş kanalına gittim. Benim o güne kadar tahmin ettiğimden bir kaç misli fakirlik gördüm. Yoksulluk, yolsuzluk var. Halkın bir demokrasi tercümesi yok. Biz demokrasi konusunda Türkiye'yi eleştiriyoruz ama Türkiye'nin 1950'den bu yana bir sandık tercümesi var. İyi, kötü, doğru, yanlış, eksik, fazla hükümetler kuruluyor, sonra düşüyor, darbeler oluyor bir daha rayına giriyor. Mısır'da ise neredeyse normal bir dönem yok, büyük ekonomik sıkıntılar var, büyük demokrasi tecrübeleri yok. Üçüncüsü ise yeterince kadroları yok. Kendilerinin bir demokrasi geleneği yok. Örneğin Mısır'da önemli bir İslami deneyim var. Halkın büyük kısmı Şeriatın gelmesini istiyor. Ama buna uymayan insanlar da var. Veya böyle düşünmeyen insanlar da var. Onlara hayat alanı açma mecburiyeti var yani onları sizin bir köleniz gibi ikinci sınıf bir vatandaş gibi bir farklı zümre gibi değerlendiremezsiniz.
Ortadoğu'daki İslami hareketlerin demokrasi tecrübesizliği var. Bu Erdoğan'da da var, diyor ki 'Ben yüzde elli oy aldım, ben şunu-bunu yapabilirim'. Hayır yapamazsın, yüzde 1 de olsa o insanın ya da insanların dokunamayacağın hakları var. İslam tarihinden bir örnek vereyim. yanılmıyorsam Hz. Ömer döneminde bir Sahibinin içki içtiğini görüyorlar. Bir kaç defa izledikten sonra onu içki içerken evinde yakalıyorlar. Onu cezalandırıyorlar. Buna karşılık o diyor ki Ben bu cezayı hak etmiş olabilirim ama siz benden daha büyük bir cezayı hak ettiniz. Çünkü sizin benim evimi gözetlediniz. İslam hukukuna göre evin dokunulmazlığı var. Müslümanların da İslam'ı böyle eksik bilme ya da yanlış yorumlama durumları var. Örneğin siz gayrı Müslim birinin şarap testisini kırdığınızda onun testisinin ve şarabının parasını ödemek zorundasınız. Kurallar böyle, dünyanın bütün dinlerinde kurallar ile uygulamalar arasında büyük farklar var. Örneğin incilin hiç bir yerinde vurun kesin var mı, fakat Hıristiyanlar çıkıp bütün Afrika'yı köleleştirdiler. Aynı şey sosyalizmde de var. Stalin de milyonlarca insanı öldürdü.
- Türkiye ve Mısır'daki İslami hareketler arasında etkileşim var mı? Bu etkileşimin ideolojik temelleri var mı?
İdeolojik olarak Türkiye İslamı 1960'lardan sonra Mısır ve Pakistan, daha sonra da iran devriminden sonra İran tecrübeleriyle oluştu. Örneğin Mısır'da İhvanı Müslüm'in kitapları, Abdulkadir Udey, Seyit Kutub ve Hasan el Bennan'ın kitapları Türkçeye çevrildi. Bu siyasal bilinç olarak Türkiye'deki İslamcılığı ciddi oranda etkiledi, daha sonra Lübnan ve Suriye İslamcılarından Fettiye Ken Sayit Hava bizim Türkiye kamuoyunun solcularının pek bilmediği kitaplardır. Ondan sonra Pakistan'da A'lâ el-Mevdudî' "Kuran'ın dört temel terimi" ile Seyit Kutub'un "Yoldaki işaretler" cep kitabı oldu. İran devriminden sonra özellikle Ali Şeriati ve Ayetullah Beheşti'nin kitapları, İmam Humeyni'nin "Risaleleri", bunlar Türkiye İslamcılığının yani modern zamanda yani siyasal İslamcılık anlamında üç temel ayağı var, bunlar Pakistan, Mısır ve İran.
'NEO LİBERAL İSLAMCILARLA ERDOĞAN EKOLÜ AYRIŞACAK'
- Türkiye'de İslamcılığının kendi kaynakları olmadı mı?
Türkiye İslamcılığının kendi kaynakları da var, örneğin Sayidi Nursi'nin risaleleri ama onu ayrı kategoride değerlendirmek gerekiyor. Örneğin Fazıl Kısakürek'ten başlayarak devam eden, Sezai Karakoç'tan ve diğer aydınların yazıları, daha sonra Necmettin Erbakanın Milli Görüşü. Ayrıca bizim güçlü bir tarikat geleneğimiz var. Nakşibendilik, Kadiri, Rubai geleneğimiz, işte bunların hepsi Türkiye'yi etkiledi. Ama son dönemi derseniz; Türkiye ideolojik İslamcılık olarak onlardan etkilenmesine rağmen model olarak Ortadoğu Türkiye'den etkileniyor, çünkü Türkiye'nin demokrasi deneyimi daha önceden başlar. Yani Demokrat Parti ile başlayan, yeşil kuşak projesiyle devam eden, daha sonra Adalet Partisi. Yine aynı şekilde Komünizme karşı batı bloğunun İslamı ve İslamcı güçleri kendi yedeğinde tutma operasyonu vardı. Türkiye onlardan daha erken başarılı oldu. Modern anlamda İslamcıların iktidara gelmesi AKP ile birlikte oldu. Yani Arap baharından önce bu şey denendi, kısacası modern siyasal tecrübede Türkiye önde.
- Bu tecrübeye rağmen AKP siyasal İslamcılıkta ne kadar başarılı oldu?
Türkiye'deki model krize girdi. Recep Tayip Erdoğan neo-liberal politikalara entegre oldu ve ılımlı İslam projesinden saptı. Daha Türk İslamcı, daha Türk merkezli, daha imparatoral milliyetçilikle dini karıştıran geri bir refleksle ortaya çıktı. Bunu bir model olarak oturtacağına bunu yani tabiri caizse şirketin büyük ortağı olacağına bütün bölgeye el koyma hayallerine kapıldı. Türkiye Tarık Haşimi'yi destekledi, ona parti kurdurup yönetmeye çalıştı. Suriye'de İhvan üzerinden ve daha sonra Selefi, Katar ve Suudi Arabistan ile işbirliği yaparak daha kısa daha kestirme bir başarı elde etmeye çalıştı. Tunus ve Mısır'da da aynı işleri yaptı.
Bu alt yapısı hazırlanmamış modeli, oturtulmamış siyasi ve ekonomik liberalizmi yerine oturtmadan daha çok siyasal emperyal neticeler alma üzerine kurulu bir projeye saptı. Şu anda Türkiye'deki İslamcılar bir kriz içerisinde, yarısı tayip Erdoğan'ı destekliyor. Ama bu yolun yanlış olduğu ve erken doğum yaptığını, genel projeye aykırı olduğunu ve zarar getireceğini söyleyen gülen cemaati buna muhalefet etti. Önümüzdeki dönem Türkiye'de neo-liberal düşünen İslamcılar ile Erdoğan ekolü arasında ciddi bir ayrışma olacak. Tabii ki küresel güçler birinci grubu destekleyecek, onlar bunları destekleyince onlar da daha fazla milliyetçiliğe, daha fazla yerelciliğe oynayacak, bir nevi Ahmedinejad ve Chavez refleksi verecekler.
'OYUNU TÜRKİYE KURACAK AMA ÖNCE KAVGA BİTMELİ'
- Türkiye İslamcılığındaki bu değişim bölgeyi nasıl etkileyecek?
Bölgede sapla saman bir birine karışacak, genel küresel sermayenin ılımlı İslam neoliberal politikaları da bu çevre tarafından sorgulanacak. Bu iyi uçan bir uçağın birden bire türbülansa girmesi gibi. Bu türbülansta kiminin midesi bulanır, kimisinin kafası çarpar ama türbülanstan çıkana kadar ciddi bir zarar olacak. Suriye'deki bu kaos da daha uzun sürer. Çünkü şu andaki İslam dünyasında üç çizgi gelişiyor. Biri İran'ın Şii çizgisi, ikincisi Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin fikren ve madden desteklediği Selefilik, Üçüncüsü İhvani Müslümin'in ve Türkiye'de Erdoğan'ın desteklediği orta sınıf İslami hareket. Bunun dördüncüsü de bu üçüne de karşı olan Gülen Cemaati daha küresel, daha global görünüyor. Gülen Cemaati Ortadoğu ve bölge açısından ve tarihi olarak zayıf ama proje ve düşünce olarak en güçlüsüdür. Açılabilme zemini için önce Türkiye'deki kavganın bitmesi gerekiyor. Belirleyici olan ve oyunu kuracak olan Türkiyedir. Onun için Erdoğan'a şunu söylüyorlardı; Kemalizmi tasfiye et, yeni bir anayasa yap, demokrasiyi yerleştir, Kürdün Alevinin, Suninin her neyse haklarını tanı, ekonomik olarak da liberal ekonomiyi, neoliberal politikaları, batıya entegrasyonu tam yerleştir. Aynı şekilde Kürtlerle de anlaşırsan Ortadoğu'nun en büyük gücüsün ve bunu Arap dünyasına taşı diyorlardı. Ama Erdoğan diyor ki; bu kadar uzun süreceğine tavuğu kesersem, içindeki üç yumurtayı alırsam iyi olur. Şimdi tavuk da kesildi yumurta da yok, bakalım şimdi ne olacak. Eskiden de çatışıyorlardı, hiç bir zaman Erbakan ile Gülen Cemaati yan yana gelmedi, bu sefer daha küresel bir kapışma yaşanacak.
- Projenin ilk yol kazası Türkiye'de, ikincisi de Mısır'da mı oldu?
Mısır'daki karışıklıklar öngörülebilir çatışmalardı. Mısır bir çocuk gibi düşer kalkar ama esas olarak kaptan köşkünde yanı Türkiye'de olay çıktı. Türkiye'deki olay çözülürse Ortadoğu daha iyi netleşir. Türkiye'de yol kazası olmadan Erdoğan daha akıllı bir politika uygulasaydı, İsrail-Mısır-Suriye-Hamas ekseninde işler bu noktaya gelmeden, bana göre daha dizginlenebilinir bir noktaya gelebilirdi. Şimdi kaos var.
- Türkiye'nin rolünü çok büyütmüyor musunuz?
İslam'ın hinterlandında üç önemli saha var; bunlardan biri Türkiye, biri İran, biri Mısır. Bunların iyi kötü olmasından değil, Türkiye bir imparatorluk merkezi olmuş, Kafkasları, Balkanları Afrika'ya kadar yönetmiş. Ama bilmem Çeçenler de Müslümanlar, fakat bunların İslam dünyasındaki etkisi ne? Ama havza olarak İran daha sonra özellikle Şah İsmail döneminde Şiileştikten sonra dünyadaki 250 milyon Şiinin merkezi. Türkiye bu eşitler arasında da birinci sırada yer alır. Niye? Çünkü jeopolitik durum, demokrasi tecrübesi ve laiklik tecrübesi, eğitilmiş insanı var. Bütün Ortadoğu'yu, güney Asya'yı dolaştım. Bangladeş 200 milyon, Pakistan 150 milyon ama buralarda büyük bir yoksulluk var, sinerji yok. Diyorlar ki Mısır 80 milyonla Arap dünyasının lideri ama elini kaldıracak durumda değil. Eskiden Mısırlı liderlerin neden bu kadar İsraile muhtaç olduklarını merak ederdim ama gördüm ki İsrail on saatte Kahire'ye, altı saatte Şam'a girer. İsrail buralara yönetemediği için giremiyor. Mısır, Amerikan yardımı gelmezse ordusunun maaşını ödeyecek durumda değil. Bunları yan yana koyduğunuzda beğenmediğin Türkiye Ortadoğu'nun yanında Avrupa gibi. Yani ekonomisiyle dengesiyle şehirleriyle, onun için sorunlarını hal etmiş, Kürtlerle sorunlarını hal etmiş bir Türkiye otomatikman Ürdün, Suriye Irak'ı avucunun içine alır. Askeri olarak değil, az önce saydığım avantajlarıyla, yani ekonomik yatırımlar eğitim, kültürel ile finans merkezi olma gücüne ulaşır. ANF
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.