Türkiye ile Rusya arasındaki uçak krizi ve Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi'nin öldürülmesi olaylarının öncesinde gerçekleştirilen röportajda Bayık, artık kendilerinden tek taraflı bir ateşkesin beklenmemesi gerektiğini, hükümetin operasyonlarını sürdürmesi durumunda da "bu kışın çok şiddetli" geçeceğini söyledi.
Türkiye'de hükümetin çözüm sürecinin canlandırılması için koşul olarak öne sürdüğü silahların bırakılması ve PKK'nin silahlı güçlerinin yurt dışına çekilmesi talepleri konusunda ''silahlı güçlerin çekilmesine Abdullah Öcalan ya da HDP'nin değil, örgütün kendisinin karar vereceğini'' söyledi.
Bayık, Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde iki polisin ölümüyle ilgili sorulara cevaben bu olayın araştırılması gerektiğini belirterek AKP'yi çatışmaları başlatmakla suçluyor ve aslında savaşın Öcalan'la ilişkilerin kesildiği 6 Nisan'da başladığını söylüyor.
Bayık'a göre, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'ben Dolmabahçe mutabakatını kabul etmiyorum ve Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yoktur" sözleri "savaşın başlangıcı" oldu.
Bayık, HDP'yi 7 Haziran seçim sonuçlarını AKP'nin iktidardan düşmesi, "ulus devletin iflası; demokratik cumhuriyetin temellerinin atılması" olarak görüyor. Ancak ona göre "Devlet Bahçeli ve Erdoğan'ın 'darbesi'yle parlamento ve HDP bir kenara itildi ve 'savaş tırmandı.'
BBC Türkçe: Çatışmaların yoğunlaştığı bir ortamın oluşmasında siz hiçbir payınızın olduğunu düşünüyor musunuz?
Bayık: Biz payımızın olduğunu düşünmüyoruz. Eğer biz çatışmadan yana olsaydık şimdiye kadar dokuz kez tek taraflı ateşkes ilan etmezdik. Yine eğer biz savaşta ısrarcı olsaydık biz Kürt halkını, Türkiye solunu, bütün muhalif güçleri HDP çatısı altında bir araya getirmeye çalışmazdık ve bunları parlamentoya taşımazdık. Biz Türkiye'nin bütün sorunlarını parlamentoya taşıdık. Parlamentoda sorunları gündemleştirmek, çözmek istedik. Türkiye yıllardır Kürtlerle, solla uğraşıyor ama bir türlü sonuç alamadı. Ama önder Apo, PKK, bütün bu güçleri, onların yasa dışı dedikleri bütün bu güçleri parlamentoya çekti. Bütün sorunları parlamentoya taşıdı ve parlamentoda sorunları tartışmak, çözmek istedi.
Çatışmaların başlamasından sizi sorumlu tutan kesimlerin öne sürdüğü bazı gerekçeler var. Bunlardan biri de Ceylanpınar saldırısı. Bu saldırıyı PKK mı gerçekleştirdi?
Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesi bizimle alakalı değil. Ceylanpınar'da o iki polisi öldürenler, kendilerini Apocu İntikam Tugayı diye adleden birileri. Böyle bir örgüt var mı yok mu o da şüpheli. Yine, iki polisin uyuduğu yerde vurulması bizim yöntemimiz değil.
Peki öyleyse bu saldırıyla ilgili açıklama neden HPG tarafından yapıldı?
Bayık: HPG biz bu polisleri vurduk demedi. HPG dedi ki, "kendilerine Apocuyum diyen bir grup bu eylemi yaptığını söylüyor". Biz yaptığımız her eylemi üstlenmişiz, yanlış eylem yaptığımızda da bunun özeleştirisini vermişiz. Onun için Ceylanpınar'daki iki polisin öldürülmesinden hiç kimse bizi sorumlu tutamaz.
Dikkat ederseniz Türkiye devleti ve onun hükümeti, Erdoğan ve Davutoğlu, sözde PKK'yle savaşı geliştirmenin nedeni olarak bu iki polisin öldürülmesini gösterdiler. Sanki ondan önce polisler ölmemiş, askerler ölmemiş, siviller ölmemiş, ilk kez bu iki polis ölmüş.
'Uluslararası, bağımsız bir güç, Ceylanpınar'ı araştırmalı'
Her ne hikmetse iki polisin öldürülmesi gerekçe yapıldı. Bu polislerin de kimin tarafından öldürüldüğü hâlâ meçhuldür. Ben burada şu çağrıda bulunuyorum. Uluslararası, bağımsız bir güç, Ceylanpınar'da öldürülen polislerin kimler tarafından öldürüldüğünü araştırmalıdır, ortaya çıkarmalıdır.
Açıklamada HPG'ce gerçekleştirildi denmiyor ama birincisi açıklama HPG tarafından yapılıyor ikinci çok içeriden bir dil kullanılıyor. Polislerin "cezalandırıldığı" söyleniyor...
Devlet, hükümet bizi o eylemden sorumlu tutabilir diye HPG o açıklamayı yaptı. Yani "bu eylemi biz yapmadık, kendilerine Apocuyum diyen bir grup yapmıştır, cezalandırdığını söylemiştir, bizimle bir ilişkisi yoktu"r diye.
Ama çok içeriden gelen bir bilgi değil mi bu? Cezalandırma, polislerin silahlarına el konulması vs...
Hayır, bu onların açıklamasıdır. Onlar "biz cezalandırdık" diyor. HPG de "o grup bu eylemi yaptığını ve onları cezalandırdığını söylüyor" diyor.
Ama HPG bu açıklamayı neden kendi açıklaması içinde yayınlıyor? Bu açıklama üzerine olayı HPG yapmış gibi algılanması normal değil mi? Bu açıklama yapıldı ve medya bu açıklamayı PKK Ceylanpınar'daki saldırıyı üstlendi diye okudu. Bu durumda bunu düzeltmek için neden farklı bir açıklamada bulunmadınız?
Hayır HPG hiçbir zaman onu ne yaptı ne üstlendi. Bizim savaş ahlak ve kültürümüzde uyuyan, bizimle çatışmayan birini vurma diye bir şey yoktur. Biz bunu suç sayarız. Biz defalarca açıklamalar yaptık. Dedik ki "Bu olayın bizimle bir ilişkisi yoktur. Biz sürekli açıklamalar yaptık. Daha ne yapacaktık?
'Trafik polisini biz niye vuralım?'
Bu olaydan bir gün sonra Diyarbakır'da bir saldırı oldu. Bir trafik kazası ihbarına giden polislere ateş açıldı, orada bir polis öldü. Bu eylemi onaylıyor musunuz?
Trafik polisini biz ne diye vuralım? Bir trafik polisidir. Bizimle savaşan, bize karşı kurşun sıkan biri falan değildir. Bizim savaş kültür ve ahlakımız var. Ama Türk devleti çok kirli bir devlet. Meşhurdur, Osmanlı'da oyun çoktur derler. Geçmiş mücadele tarihinde de Türk devletinin yaptığı birçok kirli katliamlar var. Ve bunları hep PKK'ye mal etmiştir.
Peki bunların da önüne geçmek için, örneğin Yenişehir'deki, trafik polisine saldırı olayını PKK'nın yapmadığını açıklayamaz mıydınız?
O eylemin PKK, HPG tarafından yapıldığına dair bir açıklama var mıdır? Böyle bir açıklama yoktur. Biz tek tek olayları değil, çizgimizle bağdaşmayan birçok olayı tasvip etmediğimizi, kınadığımızı kamuoyuna defalarca açıklamışızdır. Mesela yapılan bazı gençlik eylemleri var. Belediye otobüslerine yönelik, dükkanlara yönelik vs... Bunları tasvip etmediğimizi, yanlış gördüğümüzü biz kamuoyuna açıkladık.
Ama böyle bir ortamda Diyarbakır'da bir polise saldırı olduğunda kamuoyunun aklına bunu PKK'nın yapmış olduğunun gelmesi doğal değil mi? Bu durumda bunun böyle olmadığını açıklamanız gerekmez mi?
Türk devleti her şeyi PKK'ye mal ediyor. Kendisinin yaptığını da PKK'ye mal ediyor, yaptırdığını da PKK'ye mal ediyor. Türk devleti psikolojik özel savaş yürütmede oldukça mahirdir. Birçok olanağa da sahip. Bizim öyle olanaklarımız yok. Eruh'ta korucuları minibüs içerisinde yaktılar, dediler ki "PKK yapt"ı, insan hakları dernekleri bile buna inandı ama birkaç yıl sonra bunun kendileri tarafından yapıldığı ortaya çıktı hatta İHD bu konuda özeleştiri verdi.
Böyle durumlarda çok daha net açıklamalar yayınlayamaz mısınız?
Biz her zaman açıklamalarda bulunuyoruz. Bir de bizim Türk devleti gibi ya da çeşitli devlet ve ülkeler gibi basın imkanlarımız yoktur, hemen dakikasında, anında açıklamalarda bulunalım. Çünkü bizim bilgi alma sürelerimiz sınırlıdır, günlerce sonrasında bilgiler alabiliyoruz. Bunu basına vermek gene günler alıyoruz. Eğer hemen anında cevap veremiyorsak nedeni budur. Yoksa bunları tasvip ettiğimizden değil.
Ceylanpınar'daki Apocu Fedai Timi örneğinde olduğu gibi bu tip yerel grupların PKK ile ilişkisi nedir?
Kendilerine isim takabilirler. Türk devleti de, JİTEM'i de, MİT'i de bir takım olaylar yapıyor, sahte isimler kullanıyor. Ve çoğunlukla da Kürt özgürlük hareketini mahkum edebilecek isimler kullanıyor. Biz adlara bakmayız. Biz yapılanlara bakarız. Kürt özgürlük hareketinin hedef ve amaçlarına hizmet ediyor mu etmiyor mu? Hizmet etmiyorsa, hangi adla kim yaparsa yapsın, elbette ki biz onun karşısında tavır alırız. Eğer bizim çizgimizle, amaçlarımızla, kültürümüzle, geleneklerimizle, anlayışlarımızla uyuşuyorsa biz elbette ki ona sahiplik yaparız.
KCK Yöneticisi Duran Kalkan 25 Ağustos'ta bir açıklama yaptı. "Operasyona çıkmayan, gerillaya ve halka saldırmayan, karakolunda duran askerlere dönük saldırı yapılmamalıdır" dedi. Ama sonrasında bu açıklamayla çelişen PKK saldırılarının da olduğunu görüyoruz. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Biz hiçbir zaman savaş istemedik. Erdoğan, AKP, Türk devleti, ulus devlet üzerine kurulan cumhuriyet bu seçimlerle çökünce, inkar ve imha siyaseti darbe yiyince ikinci cumhuriyet, demokratik cumhuriyetin zemini ortaya çıkınca artık burada buna karşı darbe yaptılar. Ve darbeyle savaşı daha üst düzeye tırmandırdılar. Bizim yaptığımız buna karşı kendimizi savunmaktı. O açıklamayı da onun için yaptık. Dedik ki "bize saldırmayan hiçbir güce saldırmayacağız, bize saldıran güçlere karşı da kendimizi savunacağız". Bu da bizim en doğal hakkımız.
Ama bu açıklamaya uymayan birçok saldırı görüyoruz...
Biz hep bu açıklamaya bağlı olarak savaştık. Yer yer, bunun dışına çıkan pratikler oldu elbette. Bunlar ortaya çıktığında da biz eleştirdik. Dedik ki, "bu, çizgimizi aşıyor, bu, amaçlarımızı aşıyor". Bu konuda arkadaşlarımızı uyardık, eleştirdik ve bize saldırmayan güçlere saldırı yapılmamasını söyledik. Ama saldırılar o kadar korkunç ki, vahşi ki hiçbir savaş kuralına Türk devleti uymadığı için ve bütün silahları Kürtler üzerinde denediği için, uçaklarla, tanklarla, toplarla, yeni geliştirilen akıllı bombalarla saldırılar yaptığı için, yine siyasi operasyonlar yaptığı için.
'Yer yer kontrolümüzü aşan durumlar ortaya çıkabiliyor'
Belediye başkanlarını tutukluyor, her yerde saldırıyor, her yerde linçler, yakmalar, hakaretler yapıyor. "Her yere Türk'ün gücünü göreceksiniz, size göstereceğiz" yazılıyor. Elbette ki bunlar insanları tahrik ediyor. İster istemez bazılarında bizim çizdiğimiz çerçevenin dışına çıkmalar da oluyor. Devlet tahrikle bunu yaratıyor. Biz kontrol kurmaya çalışıyoruz. Elbette ki yer yer kontrolümüzü aşan durumlar ortaya çıkabiliyor. Ama bundan da hiç kimse Kürtleri sorumlu tutamaz.
Söylediklerinizden şunu da mı anlamamız gerekiyor? "Biz bu açıklamayı yaptık, şu anda bu çizgideyiz ama bu ortamda güçlerimizi savunma çizgisinde tutmamız zorlaşıyor"...
Evet. Eğer Türkiye devleti belirttiği gibi ya teslim olacaklar ya da tek kişi kalıncaya kadar hepsini öldüreceğiz derse elbette ki kimseyi biz bu çizgide tutamayız. Hiç kimse de bizden bunu bekleyemez. Türk devleti yaptıklarıyla Kürt halkıyla Türk devleti arasındaki köprüyü yıkmıştır. Biz bu köprüyü hep onarmaya çalıştık. Biz hep, Türkiye'de sorunları parlamentoya taşıyıp parlamentoda çözmek istedik. 7 Haziran bu sonucu yaratmıştı. 7 Haziran aslında Kürt halkıyla Türkiye halkı, devleti arasında bir köprüyü geliştirmeydi ama maalesef bu köprüyü yıktılar.
'Devlete direnmeseydik HDP Meclise giremeyecekti'
Türkiye'de sizin hareketine dostane yaklaşan kesimler içinde size şu tür bir eleştiriyi yapanlar var.... Bu kesimler çatışmalardan asıl olarak devleti sorumlu tutuyor ama size de "devletin istediği sizi tahrik etmekti, tahrik oldunuz" eleştirisinde bulunuyor. Siz bu eleştiriyi kabul ediyor musunuz?
Biz bu eleştiriyi kabul etmiyoruz. Biz Türk devletine karşı direnmeseydik 1 Kasım'da HDP ve demokrasi güçleri, parlamentoya da giremeyecekti. Eğer girebildilerse bizim direnmemiz sonucunda girebildiler. Biz doğru eleştirileri kendimiz için esas alıyoruz, gereklerini yerine getiriyoruz ama yanlış eleştirileri de doğru görmüyoruz ve hiçbir zaman da o eleştiriler vardır diye ciddiye almıyoruz.
Kamuoyundaki genel kanının aksine, hendeklerin kazıldığı, yoğun çatışmaların yaşandığı ilçelerde HDP'nin oylarının pek düşmediğini görüyoruz. Ama Bitlis, Van gibi yerlerde HDP'nin oylarının düşmesinde PKK'nın son dönemdeki stratejisinin de herhangi bir payının olabileceğini düşünüyor musunuz?
Olduğunu düşünmüyoruz. Tam tersini düşünüyoruz. Kim HDP'nin yerinde olsaydı, değil parlamentoya girmek, dağılırdı. Çünkü öylesi bir saldırı var ki üzerinde.... Erdoğan, devlet, HDP'yi seçim çalışması yapamaz hale getirdi. Bütün iktidar olanaklarını kullandılar. En önemlisi de DAİŞ'i (IŞİD) çok iyi kullandılar. Hem Türkiye içinde kullandılar, hem Avrupa'ya yönelik kullandılar. Erdoğan bu konuda oldukça başarılıdır. Mültecileri Avrupa'ya doğru sürdü. Onların içerisinde DAİŞ de Avrupa'ya gidiyor. Avrupa büyük bir paniğe kapıldı. Erdoğan DAİŞ'le hepsini korkuttu. Türkiye'de büyük bir korku yarattılar. Herkesi bununla tehdit ettiler. Onun için AKP dışında kimse seçim çalışması, mitingi yapamadı. Deniyor ki HDP'nin oyları AKP'ye kaydı. Öyle bir durum söz konusu değil. HDP'den AKP'ye giden tek bir oy yoktur. AKP'ye giden oylar Saadet Partisi'nin, Büyük Birlik Partisi'nin, Hüda-Par'ın, Vatan Partisi'nin oylarıdır. Bunlar AKP'ye oy verdi. Onun için AKP'nin oylarında artış oldu.
Ama Kürt illerinde bir önceki seçime kıyasla HDP'nin oylarının düşüp, AKP'nin oylarını artırdığı yerler var...
Düşüş var tabi. Niye düştü? Çünkü büyük bir yıkım sürdürdü AKP. Bu şehirlere yönelmelerinin bir nedeni de neydi? Halkı göçertmekti. Halkın oy kullanmasını önlemekti. Ve gerçekten oy kullanmayan insanlar oldu. Bir kısmı kaldığı yerde kalamaz duruma geldi, devletin yönelimlerinden dolayı, başka yerlere göç etti. Eğer HDP'nin oylarında düşüş olduysa nedeni budur. Oy kullanamadılar, onun için oylar düştü.
Peki bu tür olayların olmadığı yerlerdeki düşüşü nasıl açıklarsınız? Van, Bitlis vs... gibi. HDP'nin oylarının düşüp AKP'nin oylarının yükseldiği yerleri?
AKP medyası diyordu ki, öz yönetimlerin, demokratik özerkliğin ilan edildiği yerlerde HDP'nin oyları düştü, çünkü halk benimsemiyor... Tam tersine oralarda HDP'ye oyların verildiği, demokratik özerkliği halkın kabul ettiği ve HDP'ye de bunun için oy verdiği ortaya çıktı. Oy verilmeyen yerler nereler? Diğer yerler. Peki diğer yerlerde devletin baskıları yok muydu? Göçertmeler yok muydu, halkı korkutması yok muydu? Elbette genelde vardı, her yerde vardı. Ama demokratik özerkliğin ilan edildiği yerlerde halk, saldırılara rağmen kahramanca direndi. Diğer yerlerdeyse belki bu tarz bir direniş ortaya çıkmadı. Korku sindi. Van'da Davutoğlu dedi ki, bize oy vermezseniz Beyaz Toroslar dolaşacak. Van halkını tehdit etti. Elbetteki Van'da insanların bazıları oylarını vermedi, sandıklara gitmedi. Eğer HDP oy kaybettiyse bunun için kaybetti.
O halde size göre bölgede hiçbir yerde HDP'ye verilen oylardan AKP'ye geçme olmadı...
Geçmedi, hiçbir yerde geçmedi. Türkiye'de bile HDP'nin oylarında düşüş oldu. Oradakiler bile korkularından sandığa gitmedi. Çünkü kendilerini güvencede görmediler. Açık açık MİT, yine Osmanlı Ocakları denen devşirme bir ocak, insanları tehdit ediyordu. Eğer sandıklarda oylar çıkarsa, başınıza ne geleceğini siz düşünün diyorlardı.
Ama seçime katılım oranının da düşmediğini görüyoruz... Sizin dediğiniz nedenle olsa, seçime katılım oranının da düşmüş olması gerekiyordu...
HDP'nin de hataları var elbette. Mesela mitingleri yapması gerekiyordu. Bütün tehditlere, katliamlara rağmen yine mitingler yapması gerekiyordu. HDP miting yapmadı. Seçim çalışması yapmadı. Hiçbir çalışma yapmadı.
Kamuoyunda çok konuşulan konulardan biri de PKK ve HDP'nin ilişkisi. PKK ile HDP'nin ilişkisini nasıl tarif ediyorsunuz?
HDP ile PKK ayrı güçlerdir. HDP, Türkiye yasalarına göre kurulan bir legal partidir, demokratik siyaset yürütüyor. PKK ise Türkiye'de legal olmayan, illegal olan ve silahlı mücadele de yürüten bir harekettir. HDP hiçbir zaman PKK olamaz, PKK de değildir. HDP'nin Kürdistan'da dayandığı zaman PKK'nin de dayandığı zemindir. Ama HDP sadece Kürdistan'da siyaset yapan bir parti değil, bir Türkiye partisidir.
HDP'yi dönem dönem eleştiriyorsunuz...
Desteklerimiz olduğu gibi eleştirilerimiz de oluyor. Çünkü biz Türkiye'nin sorunlarıyla yakından ilgiliyiz. Bu da bizim en doğal hakkımızdır çünkü siyaset yürütüyoruz...
Bu eleştirilerdeki tarz, üslup bazen HDP'nin siyasi iradesini önemsememek anlamına gelmiyor mu?
Bunlar, psikolojik savaş merkezlerinin yürüttüğü propagandalardır. HDP'de kimler var? Türk solunun birçok örgütü var değil mi? Yine Müslüman birçok örgütler, çevreler, demokratlar, akademisyenler, sanatçılar, Aleviler, Ezidiler var. Şimdi bu nasıl PKK olabiliyor?
Bir kere HDP içinde birçok insan var, düşüncelerini de açıklıyorlar, basında da açıklıyorlar. Onların düşünceleriyle PKK'nin düşünceleri bir midir? Amaçları HDP'yi kapatmaktır. Bunun için HDP ile PKK ilişkisini kurmaya çalışıyorlar, zorluyorlar. HDP birçok eğilimi kapsıyor. Gerçek Türkiye toplumunu kapsıyor.
Elbette biz HDP'yi destekliyoruz çünkü HDP'de demokrasi güçleri var. HDP'nin dışında kimi destekleyeceğiz Türkiye'de? AKP'yi mi? MHP'yi mi? CHP'yi mi? Büyük Birlik Partisi'ni mi? Bunlar Kürt sorununu inkar eden güçlerdir. Bunlar Kürt sorununu tasfiye eden güçlerdir. Türkiye şu anda demokrasiyle diktatörlük arasında, faşizm arasında. Yine ulus devletle demokratik ulus arasında çok ciddi bir mücadele var. Bizim safımız elbette ki demokratik ulustan yana, demokrasiden yana olanlardan yanadır.
KCK yöneticilerin yaptığı bazı açıklamalar HDP'nin iradesini yok sayıyor gibisinden eleştiriler HDP'yi destekleyen bazı kişiler tarafından da yapılıyor.
Türkiye'de HDP'yi kim geliştirdi? Önder Apo geliştirdi. Ve önder Apo'nun bu projesine PKK büyük destek verdi. 7 Haziran seçimlerine HDP böyle gitti. Kim diyebilir ki, PKK HDP'ye karşı. Bu büyük bir vicdansızlıktır. Şimdi AKP ve yandaşları şunu söylüyor: Önder Apo'ya PKK ve HDP tecrit uyguluyor. Yani biz mi tecrit uyguluyoruz önder Apo'ya?
"Bizim faaliyetlerimiz olmasa HDP yüzde 5'i bile bulamaz" dediniz. Geçmişe bakıyoruz, Kürt siyasi hareketine yakın siyasi partiler yüzde 7'lere yakın oy oranına kadar ulaştılar. HDP ise bunu ikiye katlayan bir oy oranına ulaştı. Bunu söylemek, HDP'nin bir siyasi parti olarak başarısını küçümsemek anlamına gelmiyor mu?
Bu büyük vicdansızlıktır. Bu, önder Apo'ya, PKK'ye gerçekten büyük bir hakaret olur. Eğer HDP Türkiye'de bu kadar geliştiyse, bütün saldırılara rağmen parlamentoya girdiyse, bunda önder Apo'nun, PKK'nin çabalarını görmek gerekiyor. Önder Apo, PKK'nin Türkiye'de geliştirdiği projedir. Bunda ısrarlı olduğu için HDP bu gelişmeyi sağladı. Dikkat edilirse 7 Haziran'dan önce ne diyorlardı. Yine bağımsız girsinler.
Buradan öz yönetim tartışmalarına geçecek olursak... Çok tartışıldı ama açıkçası hala Türkiye kamuoyunda, özyönetim deyince birçok insanın aklında net bir şey canlanmıyor. Ya da aynı anda çok fazla şey canlanıyor. KCK'nın savunduğu özyönetim nedir?
Avrupa'da yerel yönetim şartları var değil mi? Kendi kendini yönetme, demokrasiyi artık merkezden değil, yerelden geliştirme... Kürdistan'da da PKK'nin, KCK'nin geliştirdiği budur. Artık Türk devletinin Kürdistan'da Kürt halkına vereceği bir şey yoktur. Türkler'e de yoktur. Biz 7 Haziran'da bütün sorunları parlamentoya taşıdık ve parlamentoda Kürt sorunu da dahil Türkiye'nin sorunlarını çözmek istedik, ama Türk devleti, Erdoğan, AKP buna müsaade etmediler.
Onun için Kürdistan'da halk, madem bu parlamento bize kapalıdır, sorunlarımızı çözmüyor, o zaman biz kendi sorunlarımızı kendimiz çözeriz dedi. Yerel alanlarda, demokratik özerklik böyle gelişti. Yani Kürdistan'da geliştirilen özyönetimler, yerelde demokrasiyi geliştirmedir.
Bunu nasıl bir stratejiyle geliştirmeyi planlıyorsunuz?
Biz bunu barışçıl, demokratik yolla geliştirmek istedik. Ama Türk devleti, değil Kürtlerin öz yönetimini, Kürtlerin kendisini kabul etmiyor, halk olarak kabul etmiyor. Sorunu bir terörizm sorunu olarak görüyor. Dikkat edin, kamuoyuna nasıl yansıtıldı. Sanki orada hendeklerle işe başlandı, onun için Türk devleti saldırdı. Öyle bir durum yok. Orada yerel meclisler vardı, mahallerde, şehirlerde, halk bu meclislerle söz sahibi olmak istedi. Kendi kendini orada yönetmek istedi. Türk devleti bunu kendisine karşı bir tutum olarak, bir meydan okuma olarak gördü, ve üzerine gitti. Tankıyla topuyla her şeyiyle üzerine gitti. Halk tabi ki kendisini koruyacak. Halkın elinde tank yok, top yok, A 4'ler yok, Kanaslar yok. Halk saldırılara karşı neyle kendini koruyacak? Hendek koyarak, torbalar koyarak, butarzda kendisini savunmaya çalışacak.
Biz kendi valimizi, kendi kaymakamımızı kendimiz tayin etmek istiyoruz. Halkımız bunu seçmeli. Halkımız kendi kendini yönetmeli. Kendi güvenliğini sağlamalı. Avrupa'nın yerel yönetim şartları var, biz bunların olduğu gibi kabul edilmesini istiyoruz.
'Gerilla da şehre iner ve halkı korur'
"Hendekleri halk kazdı, kendini korumak için, silahı yok" dediniz. Hendeklerin arkasında silahlı grupların da olduğunu görüyoruz...
Olacak tabi. Türk devleti tankı, topuyla girecek, yakıp yıkacak, her gün onlarca sivil insanı katledecek. Biz de buna seyirci kalacağız. Olabilir mi? Elbette ki gençler bu halka sahip çıkacak. Eğer daha da şey olursa gerilla da şehre girer ve halkı korur. Bizim görevimiz halkımızı korumaktır.
Özyönetimi silahla getirmeyle çalışıyorlar gibisinden bir görüntü oluştu. Hatta HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın özyönetim silahla değil sivil itaatsizlikle getirilmeli gibisinden bir açıklaması olmuştu...
Doğru. Biz de sivil itaatsizlikle geliştirmek istedik, Türk devleti buna müsaade etmedi. Ne yapacaktık? O zaman silahla kendimizi korumayacak mıyız?
Bölgeye giden gazeteciler olarak şunu görüyoruz. Burada halk asıl olarak, yaşananlardan devleti sorumlu tutuyor. Ama onların içinde "devlete tepkiliyim, ama gençlerin, YDG-H'ın bu süreci bu şekilde yönetmesine çok sempatiyle bakmıyorum" diyen insanlara da rastladık. Bu eleştirilere nasıl bakıyorsunuz?
Halk homojen değildir. Halkın içinde benimseyen olur, benimsemeyen olur. AKP yanlısı var, korucu olan var, çatışmalarda çıkarı sarsılan var. Orada devletin saldırısına elbette ki gençler halkı savunacak. Savundu mu dükkancı dükkanını açamaz. Sahibi işyerini açamaz, dolayısıyla kredilerini ödeyemez, esnaf ekonomik yönden zarar görür. Tabi ki çatışma istemez, bu gayet anlaşılır bir şey. Bu, PKK'nin, gençlerin direnişinin haksız olduğu anlamına gelemez. Eğer onların olması istenmiyorsa Türk devleti bu halkı iradesini kabul etsin. Bu halk Türk devletinden ne istedi? Türk devletinin topraklarına mı, değerlerine mi göz dikti?
'YDG-H PKK'den ayrı bir örgüttür'
Peki PKK ile YDG-H arasındaki ilişkiyi nasıl tarif ediyorsunuz?
YDG-H ayrı bir örgüttür. Bir gençlik örgütüdür. PKK falan değildir. Elbette onların direnişi haklı bir direniştir. Meşru bir direniştir. Biz sonuna kadar destekliyoruz ve destekleyeceğiz de. Elbette ki bazı hatalı eylemleri vardır, olur. Biz onları da eleştiririz. Yerine getirirler, getirmezler o onların bileceği şeydir.
AKP yeni, farklı bir süreç başlatabileceğinin mesajlarını veriyor. Burada silah bırakılması veya silahlı güçlerin ülke dışına çıkarılması gibi talepler var. Sizin şu aşamada çatışmaların durması için en temel talebiniz nedir?
Çift taraflı ateşkes olması gerekiyor. Artık tek taraflı ateşkes olamaz. Ve ateşkesi tarafsız bir izleme komitesinin de izlemesi gerekiyor. Önder Apo'yla müzakerelerin eşit ve özgür şartlarda başlatılması gerekiyor. Müzakerelerde de Dolmabahçe'de mutabakata varılan 10 maddenin temel alınması gerekiyor. Müzakere sürecinde de üçüncü bir tarafın müzakereleri izlemesi gerekiyor. Bunlar olursa biz hemen ateşkesi ilan ederiz, hemen müzakerelere başlarız. Ama bunlar olmazsa, eskisi gibi yine tek taraflı ateşkes ilan edilsin, denirse, silahlı güçler çıksın, silah bırakılsın denirse bu bizim tarafımızdan asla kabul görmeyecektir.
'Bir daha tek taraflı ateşkes olamaz'
Biz çünkü bunların hepsini defalarca yapmışız. Biz bugüne kadar dokuz kez tek taraflı ateşkesler ilan etmişiz. Biz gerillayı mevzilerinden tek taraflı çekmişiz, çıkarmışız. Biz esirleri tek taraflı bırakmışız. Bunların hiçbiri çözümü yaratmamıştır. Ne diye biz bir daha yaşananları yaşayacağız?
Yani bir daha tek taraflı ateşkes olmayacak mı?
Olamaz. Kimse bizden bunu isteyemez. Bu büyük bir haksızlık olur. Bu, sorunun çözümünü istemeyenler tarafından öne sürülebilir. Bizden istediler, biz seçim sürecinde tek taraflı eylemsizlik ilan ettik ama bu güçlerin hiçbiri buna sahiplik yapmadı. Bu güçlerin hiçbiri AKP'ye neden sen saldırıları iki katına çıkarıyorsun demedi. AKP, bu tarzla tek taraflı geliştirdiğimiz eylemsizliği de sürdürülemez noktaya getirdi ve ortadan kaldırdı. Şimdi biz ne diye bir daha tek taraflı ateşkes ilan edeceğiz.
'Bu kış şiddetli savaş yürüyecek'
AKP'nin silahsızlanma veya silahlı güçlerin dışarı çıkarılması talebini kabul etmiyorsunuz. Bahsettiğiniz talepleri de AKP kabul etmiyor. Bu durumda bu kış ne olacağını beklemeliyiz?
Bu kış şiddetli savaş yürüyecek. Çünkü AKP açık söylüyor, biz diyor sonuç alma aşamasına girdik. Biz sonuç alacağız. O yüzden kimse bize ateşkeslerden bahsetmesin, çözümlerden bahsetmesin. O yüzden savaşı daha da üst düzeyde geliştiriyorlar.
Bunun karşısında sizin siyasetiniz ne olacak?
Buna karşı kendimizi sonuna kadar savunacağız.
Bugüne kadarki savunma çizgisini mi söylüyorsunuz?
Artık o, gelişmelere bağlı olur. Hiç kimse bizi teslim alamaz.
Savunma çizgisinden çıkıp topyekun savaş ilan etme ihtimaliniz var mı?
Ben bu konuda şimdi bir şey söylemek istemem. Bize karşı savaşanlar kaybeder. Şimdiye kadar kaybettiler, bundan sonra da kaybederler. Kim ki PKK'yle, Kürtlerle dost olursa o kazanır.
'Öcalan'la ilgili haberler yalan'
Hükümetten Abdullah Öcalan hakkında bir takım açıklamalar geliyor...
Bunlar yalandır. Önder Apo'yla hiçbir görüşme yoktur. Hiç kimse görüşmezken, tecrit içinde tecrit uygulanırken önder Apo'nun adıyla bazı açıklamalar yapmak neyin nesidir? Bunlar tamamen psikolojik amaçlıdır. Bununla hem önder Apo'yu yıpratmaya çalışıyorlar hem de önder Apo'yla güya HDP'yi, PKK'yi karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar.
'Madem Öcalan HDP, PKK'yi eleştiriyor diyorlar, o zaman onunla görüşsünler'
Madem ki önder Apo, HDP'yi, PKK'yi eleştiriyor diyorlar, o zaman gitsin, önder Apo'yla görüşsünler. Önder Apo ne söylüyorsa açıklasınlar. Belki AKP başkalarına güvenmediğini söylüyor, onun için göndermediğini söylüyor. Kendi basınını göndersin, gitsinler önder Apo'yla görüşsünler bakalım önder Apo neler söylüyor. Niye önder Apo üzerinde tecrit uyguluyorlar? Niye bu yalan haberleri yayıyorlar? Çünkü önder Apo kesinlikle AKP'nin politikalarına karşı durduğu için. Önder
Apo en son görüşmesinde, HDP heyetine söylemiştir, "Dolmabahçe müzakereleri temelinde müzakere olacaksa gelirsiniz, yoksa gelmenize gerek yoktur" demiştir.
Hükümete yakın medyada hükümetin Kandil'i ve HDP'yi bypass edip İmralı üzerinde bir süreç yürütmek istediğine dair yorumlar yapılıyor... Böyle bir şey mümkün mü sizce?
Peki madem böyleydi. Neden 5 Nisan'dan beri önder Apo üzerinde tecrit üzerine tecrit uyguluyorlar? Eskiden de söylüyorlardı, önder Apo çözüm için çalışıyor, makuldür diyorlardı. Neden bu kadar çözüm için çalışan, makul bir insana karşı niye 5 Nisan'dan beri tecrit uyguluyorlar?
Peki sizin, HDP'nin, İmralı'nın sürece bakışında bir takım farklılıklar olursa bunu normal karşılamamalı mıyız? Bu çok doğal bir şey olmaz mı?
Pratiği biz yürütüyoruz. Önder Apo orada çarmıkta gerilmiş durumdadır. Sürekli kameralarla izleniyor, sürekli baskı altındadır. Ellerinde rehinedir. Güya önder Apo'yla hareketi vurmaya çalışıyorlar. Bunu hiçbir zaman başaramayacaklar. Önder Apo baş müzakerecidir. Müzakereyi kabul ederlerse eşit ve özgür şartlarda bu müzakereyi yürütür. Pratiği yürüten biziz. Pratikten biz sorumluyuz, önder Apo sorumlu değil. Önder Apo'nun İmralı'da yapacağı bir şey yoktur o anlamda. Önder Apo, oradan ne hareketi yürütebilir ne pratiği yürütebilir, ne de bu konularda herhangi bir karar verebilir. Öyle bir şansı, öyle bir imkanı yoktur. Önder Apo'ya o imkanı tanımamışlardır. Önder Apo'yla hareketimizin herhangi bir ilişkisi yoktur.
'Hiç kimse önder Apo'yla PKK'yi birbirinden koparamaz'
Biz Önder Apo'yla görüşmeden hiçbir adım atmayız. Hiç kimse de önder Apo'yla PKK'yi birbirinden koparamaz. PKK'yi, HDP'yi, demokrasi güçlerini sürecin dışında tutacaklar, önder Apo'yla yürütecekler. Onlar bir şahıs durumuna düşürmek istiyorlar güya onu. Önder Apo bir şahıs değil, bir hareketin, bir halkın önderidir. Önder Apo ve PKK dışında hiç kimse bu sorunu çözemez.
Onun dışında hangi güç mücadele yürüttü, bedeller ödedi ki, sorunu onlarla çözecekler?
'Kendi Kürtlerini yaratmaya çalışıyorlar'
Sürecin asıl muhatabı kim?
Bir tarafı hükümettir, devlettir, bir tarafı Apo'dur, PKK'dir ve Türkiye'de demokrasi güçleridir, HDP'dir. Bunun dışında herhangi bir muhatap olamaz. Kendi Kürtlerini yaratmaya çalışıyorlar, onlardan muhatap yaratacaklar, boş bir çabadır.
'Silahlı güçlerin çekilmesine biz karar veririz, önder Apo ya da HDP değil'
"Pratik bizde "dediniz... Mesela silahlı güçlerin yurtdışına çekilmesi gibi bir karar ancak ve ancak buradan mı alınabilir?
Evet. Onun kararını ancak biz veririz, başkası veremez. Ne HDP verebilir ne de önder Apo verebilir. Önder Apo rehinedir ellerinde. Önder Apo bu koşullarda hangi kararı verebilir?
Onun öyle bir olası çağrısı olursa...?
Olamaz. Olsa da biz karar veririz. O bizi ilgilendiriyor çünkü pratiği biz yürütüyoruz. Silahlı güçlerin çekilip çekilmeyeceğine biz karar veririz, başkası karar veremez. Bunu söylediğimiz için diyorlar ki, "Kandil'le Apo arasında çelişki var, Kandil artık Apo'yu tanımıyor". Bu onların hangi amaçlar peşinde koştuğunu gösteriyor.
* Röportajın yarın yayımlanacak bölümünde, KCK Eş Başkanı Cemil Bayık'ın; Türkiye'nin ve ABD'nin olası bir Cerablus harekatı, Şengal'in IŞİD'in elinden alınması, Kandil Dağları'nın bombalanması ve KDP'nin buna yaklaşımı, KCK'nin Rusya 'yla ilişkileri ile Tuzhurmatu'da yaşananlarla ilgili sorulara verdiği cevaplar yer alıyor.