Bizim Büyük “Şark Kurnazlığı”mız

Çocuklugumu hatırlıyorum, bir suç işlediğimde yüzümün nasıl kızardığını. Evdeki değerli eşyalardan birinin kırık parçaları ellerimde panik içindeyim, ne yapacağımı bilemiyorum.

Bir süre geçince rahatlıyorum; o eşyanın kırıldığı hemen fark edilecek değil ya .. Bir kaç gün geçiyor, evdekiler kırıldığını anlıyor, benden kuşkulanmaya başlıyorlar. En sonunda benim kırdığımdan emin, soruyorlar: “Nasıl kırdın Nedim?”

Ben suçluyum, farkındayım. Yüzüm kızarıyor. Kısık bir ses tonuyla ”Ben yapmadım” diyorum. Benim kırmam mümkün değil, gerekçelerimi sıralıyorum. Bana inanmıyorlar biliyorum ama devam ediyorum yüzüme kendinden emin bir ifade yerleştirmeye çalışarak: “Ben kırmadım?’

Büyüdükçe de bir şeyleri kırmaya devam ediyorum. Çocukluk çağımın somut nesneleri, kentin pisliklerle dolu ara sokaklarından aşırılmış soyut imgelere dönüşmüş. Yakalandığım zamanlarda yine suçlanıyorum. Bu kez yüzümde daha olgun bir ifade. Artık beni suçlayanın yediği haltları zihnimin köşelerine çarptırarak düşünüyorum. Eskisi gibi yüzüm kızarmıyor, biliyorum ki bu kent benim gibi pisliklerle doludur. Son zamanlarda daha etkili bir yöntem keşfettiğimi sanıyorum. Buna ”itiraf” yöntemi diyorum. Birkaç kez denedim, gayet başarılı bir yöntem. Şöyle yapıyorum: Suçlanmaya hile fırsat vermeden suçumu itiraf ediyorum: “Evet lan yaptım ne olacak”. Karşımdaki şaşırıyor, afallıyor, ne diyeceğini bilemiyor, beni neyle suçlayacağını unutuyor.

Hemen ‘itiraf’ edeyim bu yöntemi ben keşfetmedim. Hepiniz o filmi bir iki defa izlemişsinizdir. Banker Bilo… Maho, saftirik Bilo’yu sürekli kazıklıyor. Gizli gizli çevirdiği dolaplar ortaya çıkınca da İlyas’ın tepkisine izin vermeden bombasını patlatıyor: “Evet yaptım, ama sor bakalım neden yaptım.” Yöntem her defasında başarıya ulaşıyor, biri diğerinin sırtına basarak yükseliyor. Özünde “Şark Kurnazlığı” denilen bize özgü bir geleneği barındıran bu yöntem, kapitalist etiğe uyarlanarak günümüzde daha bir sofistike hale gelmiş durumda bence.

Gazetelerde görüyorum, artık insanlar kimse onları suçlamasa bile ne kadar adi olduklarını, düşüncelerini nasıl üç kuruşa sattıklarını, sevgililerinin yanında nasıl on sekizlik kızlara baktıklarını, nasıl sıradan insanlardan kopuk pis entellektüeller olduklarını yazıyorlar. Politikacılar nasıl rüşvet yediklerini, birbirlerine nasıl küfrettiklerini, parayı nasıl götürdüklerini anlatıyorlar. Arkadaşlarım sevgililerini başkalarıyla aldattıklarını sevgililerine nasıl rahat söyleyebildiklerinden bahsediyorlar. Şimdilerde artık en önemli meziyet “şeffaflık’. Her şeyi açık açık söylediğinizde hiçbir sorun kalmıyor. İtiraf edecek hiç şeyiniz yoksa yandınız. Tabi bu, bir anlamda bir halt karıştıramadığınızın da göstergesi. Yöntemin bu günlerde sık sık lafı edilen “açıklık” politikalarıyla bir ilgisi olabileceğini düşünüyorum.

Yine gözlemlerime göre bu yöntemi uygulamak sıkıntıyı umulduğu kadar azaltmayabiliyor. Örneğin aynı gün içinde birkaç kez üst üste uygulanırsa, insan gece yatağa girdiği zaman kendini havası indirilmiş balonlar gibi hissedebiliyor. Garip bir boşluk duygusu. Bu yöntemi giderek daha çok uyguluyorum. İlerde yeni inceliklerini keşfedeceğimi sanıyorum. İşte bizim ‘şark kurnazlığı’mız…

Kültür-Sanat Haberleri

Kadir İnanır hastaneye kaldırıldı
Yüksekova'da Kürtçe eserler batı müziğine uyarlandı
İranlı kardeşler tarihi evi müzeye çevirdiler
Mahatma Gandhi’nin kitabı Kürtçeye çevrildi
Kürt Sanatçı Beytocan hastalığına yenik düştü