Buldan, önergesinin gerekçe bölümünde, 1990'lı yıllarda binlerce insanın insanlık suçu işlenerek en ağır şekillerde işkencelere maruz kaldıklarını, tutsak edildiklerini ve yargısız infazlarda can verdiklerini vurguladı. Beykoz ilçesinin de bu dönemde şüpheli ölümlerin çok yoğun bir şekilde gerçekleştiği bir olduğuna işaret eden Buldan, şöyle devam etti:
OCAK VE KARAKOÇ CİNAYETLERİ
"Beykoz'da gözaltına alınan kişilerin birçoğundan bir daha haber alınamazken şüpheli bir şekilde ağır işkenceler edilerek öldürülmüş birçok kişinin cansız bedenlerine yine bu bölgede rastlanmıştır. Bu bölgede kimsesizler mezarlığında işkence edilmiş cansız bedenlerine ulaşılan Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un akıbetleri araştırılırken bu cinayetlerin bu bölgede sistematik olarak işlendiği yakınları tarafından fark edilmiştir. Yakınlarının verdiği bilgiye göre Rıdvan Karakoç 15 Şubat 1995 tarihinde, Hasan Ocak ise 21 Mart 1995 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alınmışlardır. Gözaltına alındıkları resmi makamlarca reddedilen Rıdvan Karakoç ve Hasan Ocak'ın ağır işkence izleri taşıyan bedenleri Beykoz Buzhane köyündeki ormanlık alana atılmıştır. Ardından Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı'na 'kimliği meçhul kişi' olarak defnedilmişlerdir. Tüm veriler Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un gözaltında işkence ile öldürüldüğünü doğrulamıştır.
Bu gerçek karşısında dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu Toplumdan hükümet adına özür dilemiştir. Beykoz'da yaşayan köylülerin verdiği bilgiye göre o dönemde bölgeye her hafta en az birkaç kişinin cesedi atılmaktadır. Karakoç ve Ocak aileleri 1995 yılında kaybedilen evlatlarını ararken Beykoz Savcılığında çok sayıda “kimliği meçhul” ölüm dosyası bulunduğuna tanık olmuşlardır. Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç'un kimsesizler mezarlığında bulunmasından sonra dönemin İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu Adli Tıp kurumunda bulunan kimsesizler kayıtlı dosyaları incelemeye almıştır. İnceleme sonucunda kamuoyuna açıklanan Adlı Tıp raporunda, 1.1.1994 - 9.6.1995 tarihleri arasında Adli Tıp'ta işlem gören dosyalarda 290 kişinin kimsesizler mezarlığına gömüldüğü yazılmıştır. Hacaloğlu bu ölümlerin üçte birinin toplum vicdanını rahatsız eden 'şüpheli cinayetler' olduğunu, 80 kişinin işkence sonucu öldüğünün çok açık olduğunu ifade etmiştir."
UZALA'NIN KAÇIRILMASI
Yine aynı dönemde 24 Kasım 1994 sabahı Kadıköy'deki evinden çıkıp 100 metre kadar ilerlediğinde eli telsizli 7-8 kişi tarafından zorla kaçırılan ve aynı zamanda Hollanda vatandaşı da olan Ayhan Uzala isimli kişinin hakkında yürütülen kampanyalar ve uluslararası baskı sonucunda 20 gün sonra serbest bırakıldığını belirten Buldanb, "Ayhan Uzala kaybedilmek istendiği 20 günün hikayesini yazdığı kitabında gözaltında tutulduğu ve sorgulandığı yerin Beykoz civarında olduğunu tahmin etmiştir. Nitekim yasadışı suç örgütlenmelerinin yapılanmalarına dair ipuçlarına da bu bölgede rastlanmıştır. Bir kontrgerilla yapılanması olan Hizbullah'ın merkezlerinden birinin Beykoz'da olduğu gerçeği 2000 yılının Ocak ayında açığa çıkmıştır" dedi.
POYRAZKÖY'DE BULUNAN MÜHİMMATLAR
Ergenekon soruşturması kapsamında, Beykoz ilçesine bağlı Poyrazköy'deki bir askeri arazide yapılan kazıda, aralarında lav silahı, el bombası, aydınlatma fişeği, sis bombası, türlü çapta fişek ve mermi ile patlayıcıların yer aldığı çok sayıda mühimmatın bulunduğunu hatırlatan Buldan, şunları ifade etti: "Ergenekon davasında yargılanan çok sayıda kişinin Beykoz'da müstakil evlerinin bulunması ve basında bölgenin "Ergenekon üssü" olarak nitelendirilmesi bu bölgedeki karanlık faaliyetlerin ipuçlarını taşır niteliktedir. Bütün bu bilgiler ışığında Beykoz da gerçekleşen şüpheli ölümlerin binlerce faili meçhul cinayetin ve binlerce kayıp yurttaşımızın akıbetlerinin açığa çıkarılmasında son derece önem arz ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle Beykoz bölgesinde özellikle 1990'lı yıllarda işlenen şüpheli cinayetler hakkında meclis araştırması açılması büyük fayda sağlayacaktır." ANF