Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFC) ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu'nun (EFC) ortak düzenlediği "Türkiye: Kutuplaşmış bir ülkede gazetecilerin hak ve özgürlüğünü savunmak" başlıklı sempozyum, İstanbul Nippon Otel'de başladı.
İki gün sürmesi planlanan sempozyumun açılış konuşmasını yapan TGS Genel Başkanı Uğur Güç, 7 Haziran sonrasında yaşanan gelişmeleri özetleyerek, "Ülke bütün bu sorunları önemsizleştirecek bir kaos ortamına sokuldu" dedi.
33 devrimcinin katledildiği Suruç katliamını hatırlatan Güç, "Halk arasında IŞİD'e operasyon beklentisi hakimken jetler Kandil'i bombaladı. PKK'ye operasyonlar başladı. 100'ün üzerinde bölge, AKP tarafından daha önce hazırlanmış kanunlarla 'Özel Güvenlik Bölgesi" ilan edildi. Ardı sıra Cumhurbaşkanı teamüllere uymayarak, hükümeti kurma görevini ikinci partiye vermeden, 1 Kasım'da seçimlerin yenilenmesi kararını aldı. Bir yandan seçim hükümeti tartışmaları sürerken, her gün ölüm haberleri almaya başladık" diye konuştu.
'Kendimi ihbar ediyorum: Daha fazla barış'
Yaşanan ölümlere dikkat çeken Güç, bu gelişmelerle bağlantılı olarak 103 muhalif haber sitesinin engellendiğini söyledi.
Suriye'de yaşanan savaşa ve Türkiye'de başlayan çatışmalara değinen Güç, şunları kaydetti: "Ortadoğu bütün dünyanın kalbidir. İnsanlığın kalbi kanıyorsa, insanlığın ölümü yakındır. İnsanlık ölürse, vicdan ölürse şiddet tüm dünyayı sarar. Aylan bebeğin fotoğrafının tüm insanların vicdanını derinden sarstığını zannediyorduk. Fakat Macaristan'da gördüğümüz tekme yanıldığımızı da bize gösterdi. Hepimiz önce insanız sonra gazeteciyiz. İnsanlığımızı unutacak kadar gözümüz kararmışsa önümüzü görmemiz mümkün değil. TGS olarak bulunduğumuz her platformda savaş değil barış diyerek haykırıyoruz. Meslektaşlarımızı nefret söyleminden vazgeçmeye barış gazeteciliğine davet ediyoruz. Suriye'de 4 yıldır süren savaşın sonlanmasını istiyoruz. Ne Türkiye'de, ne Suriye'de, ne de başka bir coğrafyada insanlar ölmesin diyoruz. Bu halkların, bu insanların çektiği acı artık yeter. Ne gariptir ki 'Barış' diyenleri artık terörist diye yargılıyorlar. Kendimi ihbar ediyorum, bugün daha yüksek sesle barış diye bağırıyorum."
'Yeni yollar bulmalıyız'
IFJ Başkanı Jim Boumelha, Türkiye'de şiddetin rutin hale geldiğini belirterek, "Basına baskı ve sansür de inanılmaz seviyede" dedi. Ceza yasalarında basına engel oluşturan yasaların değiştirilmesi konusunda adım atılmadığını belirten Boumelha, bu gelişmeler karşısında direnebilmek için tüm gazetecilerin bir araya getirilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Sendikal örgütlenmenin gerekliliğinin altını çizen Boumelha, "Maliyetleri azaltmak için işten çıkartmalar söz konusu. Bu Türkiye'de de devam ediyor" diye konuştu. Şiddetin otosansüre neden olduğunu söyleyen Boumelha, "Çalışanlar bütün bu ortam içinde gazeteciliğin ne olduğunu unutmuş durumda" diye konuştu. Boumelha, "İyi gazetecilik örneği yapmaya çalışıyoruz. Gazeteci örgütleri ve gazeteciler olarak yeni yollar bulmak zorundayız. Birlik ya da ittifak oluşturmalıyız" dedi.
'Devlet yetkilileri bizzat gazetecileri hedef alıyor'
AB Türkiye Delegasyonu Siyasi İşler, Basın ve Enformasyon Bölüm Başkan Yardımcısı Andreea Schmidt, "Türkiye'yi stratejik ortak, aday ülke olarak görüyoruz. İlerleme raporunda belirtildiği gibi Tükkiye'de medya ciddi zorluklarla karşı karşıya. Basın özgürlüğüne engel teşkil eden zorluklar bunlar" dedi. İnternet yasası yeterli kamuoyunda tartışılmadan yapıldığını hatırlatan Schmidt, "İnsanlar Tweeter yorumları nedeniyle gözaltına alınıyor. Devlet yetkililerinin bizzat gazetecileri hedef aldığını görüyoruz. Hükümetin bir takım çabalarla basına engeller çıkartıldığını görüyoruz. AB olarak biz gazetecilerin rahatsız edilmediği, çalışma şartlarının iyileştirildiği bir ortam görmek istiyorum. Gazeteciler tüm vatandaşlar gibi düşünüp, yazabilmelidir" diye konuştu.
'Türkiye'de demokrasi yeşersin'
TGC Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye'de basına yönelik baskılara dikkat çekti, "Evrensel gazetecilik kuralları işlesin, halkın haber alma hakkı için basın özgürlüğünün dile getirilmesini istiyoruz" dedi. Sansürün yarattığı otosansüre dikkat çeken Olcayto, "Bu bunalımlı dönemden elbette kurtulacağız. Umudumuz asla tükenmiyor. İstiyoruz ki, Türkiye'de artık demokrasi yeşersin. Türk halkı bu kadar zorba bir rejim altında yaşamaya layık değil" diye konuştu.
'Kurşungeçirmez camlar artık gazete binalarının ayrılmaz parçası'
Açılış konuşmalarının ardından konferansın ana konuşmasını Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar yaptı.
Son iki günde yaşananları özetleyen Dündar, "Hürriyet'e geldikten sonra bize de geldiler. Geldiklerinde ne yapacağımızı tartıştık, yangın merdivenlerini kontrol ettik. Kurşungeçirmez camlar artık gazete binalarının ayrılmaz parçası oldu" dedi. Charlie Hebdo'yla gösterdikleri dayanışma nedeniyle saldırılara maruz kaldıklarını anlatan Dündar, "Bunun davası da görülecek. İki yazarımız hakkında dava açıldı. O duruşmanın hazırlığı var" dedi. Nokta dergisine yönelik baskılara dikkat çeken Dündar, şöyle konuştu: "Habere konu olan kapağı basarsak başımıza neler gelir diye aramızda değerlendirdik. Derginin haberini veren gazeteleri toplatır mı diye aramızda konuştuk. O arada internet sitemiz engellendi. Cumhurbaşkanı'nın yayın sırasında '400 milletvekili verseydiniz bunlar olmazdı' cümlesini yayınladığımız için. Bu arada da bir televizyon kanalında hükümet tetikçisi gibi çalışan bir gazetecinin saldırılarına maruz kaldık. Hukuki önlemler, sansürle baş etme, ölüm tehditlerine karşı ne yapmalıyız. Son 48 saattir yaşadıklarımız bunlar. Ölüm tehditlerini dikkate almamız gerekiyor mu? Türkiye'de bu tehdidi yabana atmamak gerekiyor. Yazdıklarından dolayı arabası bombalanmış, suikasta uğramış, bir şekilde hapis yapmış meslektaşlarımız var bu gazetenin çatısı altında."
'Böyle bir faşizm dönemi görmedim'
Türkiye'de basın özgürlüğünün hiç olmadığının altını çizen Dündar, Türkiye'de özel gazetenin çıkış sürecini hatırlattı, "Yeni bir sultanın kendi suçlarını örtbas etmek için kendi yandaşlarına gazete çıkartmayı bahsetmesine şaşırmamak gerekiyor" dedi. 12 Eylül döneminde de gazetecilik yaptığını hatırlatan Dündar, "Ben böyle bir faşizm böyle bir baskı görmedim" diye konuştu. Bu dönemde uygulanan sansür ve baskı yöntemlerinden örnekler veren Dündar, "Yandaşlaşma operasyonu yaptı, kendine bağlı medya yaptı ve tetikçi medya yarattı. Bir gazete patronunun, ülkenin başbakanına 'Seni üzdük mü patron' diyerek ağlamasını ben 12 Eylül döneminde de görmedim" diye konuştu.
'Ortak başlıklarla çıkmanın zamanı geldi'
Otosansüre dikkat çeken Dündar, "O haberi yaptığınız zaman, hayatınızın güvenliği olmadığınızı biliyorsunuz. Bunu bilmek otosansürü güçlendiriyor" dedi. Gazete hakkında 25 dava açıldığını hatırlatan Dündar, "Bunların neredeyse Cumhurbaşkanı'na hakaret. Yaptığımız her eleştiri, dava konusu oluyor. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından tehdit edilmek, ayrı bir ayrıcalık. Bunun da basın tarihinde bir ilk. Bir arada bu baskıya karşı direnmenin zamanı geldi. Basın, ifade özgürlüğü için sansür ve iktidar baskısına karşı bir arada durmamızın, ortak bir tepki, ortak başyazılarla, ortak başlıklarla çıkmanın zamanı geldi. Bir arada durmak zorundayız. Bu toplantıyı düzenleyen meslek örgütlerinin çatısı altında direnmek zorundayız" diye konuştu.
Sempozyum, tartışma, sunum ve sorularla devam etti.