Şu aralar herkes hararetle AK Partinin cumhurbaşkanı adayını tartışıp, Abdullah Güle yeni bir görev icat etmeye çalışıyor. Bu polemiğe tutuşanların keyfini bozmak istemem ancak bana sorarsanız cumhurbaşkanının kim olacağından çok, hangi yetkilere sahip olacağı tartışması daha gerekli ve önemli. Zira anayasa bu haliyle kim olursa olsun cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlamış, bir hayli sembolik bir düzeye indirmiş, daha çok bir protokol müdürü gibi konumlamış.
Bunun da nedenini unutmuş olabiliriz. Son olarak Ahmet Necdet Sezer kimi cumhurbaşkanlığı yetkilerini kullandığı için AK Parti anayasanın cumhurbaşkanı ayarlarını kafasına göre değiştirmiş, Başbakan da Erdoğan olduğu için, onun rahat çalışabileceği bir ortam yaratılmıştı. Şimdi Erdoğan başbakanlıktan sıkıldı başkan olmak istiyor. Gelin görün ki buna en büyük engel kendisinin değiştirdiği anayasa!
Biliyoruz ki Ak Parti'nin hesabı şu: Önce Erdoğan Ak Parti adayı olarak cumhurbaşkanı olacak, sonra seçim sistemi değiştirilip önümüzdeki yıl genel seçimlerde AK Partinin anayasayı değiştirebilecek bir çoğunlukta Meclis'e girmesi sağlanacak sonra da Anayasa Erdoğanın rahatça başkanlık yapabileceği şekilde değiştirilecek.
("Kişilerin anayasaya uyduğu değil anayasanın kişilere göre değiştirildiği bir düzene ne kadar demokrasi deriz" tartışmasını isterseniz başka bir yazı konusu olarak erteleyelim.) Asıl gelmek istediğim cumhurbaşkanlığı seçimlerinin bugünkü şartlarda bir formaliteden fazla şey ifade etmediğidir. Asıl üzerinde durulması gereken 2015 yılındaki genel seçimlerdir. O genel seçimlerde AK Partinin Meclis'e sokacağı milletvekili sayısı hem Erdoğanın hem de Türkiyenin kaderini belirleyecektir.
Yani bu şartlar altında yeni cumhurbaşkanının kim olacağı tartışması suni bir tartışmadır.
Emanetçi başbakanlar partilerini eritir!
Gelelim Erdoğanın köşke cumhurbaşkanı olarak çıkmasından sonra muhtemelen yaşanacaklara
Aslında köşkte ne olacağını anlamak için, daha önce yakın tarihimizde ne olduğuna bakmamız yeterli. Erdoğanın masa üzerindeki köşk hesaplarına bakarsanız çok da yeni bir şey yok. 80 sonrasında hem Kenan Evren, hem Turgut Özal hem de Süleyman Demirel köşke çıktıktan sonra aynı yöntemi denediler ve hiçbiri başaramadılar.
Bir emanetçi olarak yöneteceklerini düşündükleri atanmış zayıf başbakanlar kısa süre sonra siyaset sahnesinden silindi.
Aktif siyasetin içinde olmadıkları ve bu anayasaya göre partiler üstü kalmak zorunda oldukları için halktan uzaklaştılar. Sadece kendilerinin popülaritesi değil, partilerinin oy oranları da eridi. (Emanetçi başbakanlar için üretilen fıkarları saymıyorum).
Erdoğan köşke çıkıp halihazırdaki anayasal yetkilerle cumhurbaşkanlığı koltuğundan Türkiyeyi yönetemeyeceğini biliyor. Asıl belirleyici olan genel seçimlerde Ak Partinin alacağı oy oranı ve anayasa değişikliği olacaktır. Peki Erdoğan büyük bir oy oranı alıp köşke çıktı, Ak Parti Erdoğansız bir genel seçime girdi ve iktidar oldu ama anayasa değişikliği için yeterli oyu çıkaramazsa ne olur? Bu durumda kısa vadede kazanan Ak Parti gibi gözükse de uzun dönemde kaybeden Erdoğan olur. Şimdi söyleyeceklerim bazılarını rahatsız edecektir ancak Erdoğan köşke aday olarak, yıllardır Erdoğana karşı siyaset üretemeyen muhalefet partilerine altın bir fırsat sunacaktır. Anayasal değişiklik olmadan Erdoğanın köşkte kalması uzun dönemde aktif siyasetten tatlı tatlı tasfiyesidir.
Bakınız Turgut Özal!
Bugün Ak Partinin herhangi bir seçimdeki dinamo gücü tartışmasız Başbakan Erdoğandır. Kim ne derse desin Erdoğansız seçime giren bir Ak Parti ile Erdoğanın başında seçime gireceği bir Ak Parti arasında fark oluşur.
Aslında Abdullah Gülün başbakanlık adaylığı tam da bu aşamada yepyeni bir AK Partiyi öne çıkartıp, kuruluş yıllarındaki özgürlükçü fabrika ayarlarına geri döndürebilirdi. Görünen o ki bu da kişisel hırslar yüzünden rafa kaldırılıyor.
Yani hem Erdoğan hem de Gülün olmadığı bir AK Partide başbakan kim olursa olsun bu iki karizmatik ismin yerini kolay kolay dolduramaz. Muhalefete emanetçi başbakan olarak büyük koz vermekten başka işe yaramaz.
Bunları söyleyince yerel seçim sonuçlarını gösterip look at the tabela? diyenler de çıkacaktır.
Onlara da hatırlatmak isterim ki; burası Türkiye, 5 dakikada değişir bütün işler!
CÜNEYT ÖZDEMİR / RADİKAL