Bilim, sizin politikalarınıza kulak vermez. Küresel ısınmanın bir şaka, ya da aşıların tehlikeli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Fark etmez, hatalısınız.
Aynısı veganlık (et yememe) için de doğru. Veganlar bitki temelli bir beslenmenin sağlıklı, çeşitlilik sunan ve oldukça tatminkar olduğunu söylediklerinde, ayrıca, besin zincirinin parçası olarak hayvanların çeşitli işkencelere maruz kalmasına karşı çıktıklarında kesinlikle haklılar.
Ama veganizm var, Veganizm var. Büyük harfle yazılan, diyetin ve hayat tarzının ötesine geçerek bir çeşit tepkisel savaşa dönüşmüş olan ideolojik veganizmdir. Bu kitle, et yemenin insanlık için yalnızca bugün değil geçmişte de kötü olduğu, hiç bir zaman hayvansal gıdalar yeme zorunluluğumuzun olmadığı, diş-yüz yapımızın ve sindirim sistemimizin buna dair kanıt olduğu şeklinde bir inanç sistemi geliştirdiler.
‘KONUŞAN, ZEKİ İNSAN OLAMAZDIK'
Kusura bakmayın ama o iş öyle değil. Nature'da yayınlanan yeni bir çalışma, bunu açıkça ortaya koyuyor: Et işlemek ve yemek insanlığa öylece gelmedi, bolca hayvansal protein içeren beslenme olmadan insan bile olamazdık, en azından modern, konuşan, zeki insan ortaya çıkamazdı.
2,6 milyon yıl önce et, insan beslenmesinin önemli bir parçası haline geldi, Australopithecus'un eti çiğneyebilseydi, kesinlikle o da öyle yapacaktı. Meyvelerin ve sebzelerin sizden kaçmadığını düşünürseniz, bir otobur olmak kolaydı. Fakat kalori ihtiyacı açısından hiç de tatminkar değillerdi. Daha uygun bir alternatif olarak, toprakaltı depo organları olarak adlandırılan, pancar, yer elması ve patates gibi kök gıdalar vardı. Bunlar daha iyi bir beslenme imkanı sağlıyorlardı ama en azından çiğken tatları kötü ve çiğnemesi çok zordu. Nature'da yazar olan Harward Universitesi'nden evrim bilimciler Katherine Zink ve DanielLieberman'a göre hayatta kalmak için kök gıda tüketen ilk insansıların yılda 15 milyon çiğneme hareketi yapmaları gerekiyordu.
İşte tam burada et, günü kurtarmak için konuya dahil oldu. Öldürülen ve dilimleme, ezme ya da parçalama yöntemi ie hazırlanan av, kök gıdalara göre çok daha az çiğneme ile çok daha fazla kalori sağlıyordu. Bu, bütün beslenme değerleri açısında sıçrama demekti. İşleri daha da kolaylaştıran pişirme ise sahneye 500 bin yıl önce çıktı.
‘ÇİĞNERKEN HARCANAN ENERJİ ÖLÇÜLDÜ'
Zink ve Lieberman, ilk insanların hayvansal protein içeren bir beslenme ile ne kadar enerji tasarrufu yaptıklarını anlamak için, 24 gönüllü ile çalışmalar yaptı. Bunları üç tür kök gıda (yer elması, havuç ve pancar) ve bir tür et (keçi, çiğ, ama bakteri olmadığından emin olmak için dezenfekte edilmiş) ile besledi. Elektromiyografi sensörleri kullanarak kafa-çene kaslarının, tüm olarak, ya da 3 farklı ilkel yönteme göre işlenmiş gıdaları çiğnemek ve yutmak için ne kadar enerji tükettiklerini ölçtüler.
Ortalama olarak, işlenmiş etin çiğnenmesi ve yutulması için gereken enerjinin işlenmiş kök gıdalara göre yüzde 39 - 46 daha az olduğunu buldular. Et için en iyisi, dilimleme çıktı. Sadece çiğnemeyi kolaylaştırmıyor, aynı zamanda her yutmadaki parça boyutunu küçülterek sindirimi de kolaylaştırıyor. Kök gıdalar içinse en iyisi ezme çıktı, sonra da o lezzetli patates püresine kadar gidecek hikayenin başlangıcı. Zink ve Lieberman üçte bir hayvansal protein ve üçte iki kök gıda içeren bir beslenme rejiminin ilk insanları yılda 2 milyon çiğneme hareketinden kurtardığını tespit etti. Bu, zamandan ve yenilen yemeği tüketecek kalori kaybından ciddi anlamda kazanç demekti.
‘BEYİN CİDDİ ANLAMDA BESİNE İHTİYAÇ DUYAR'
Bu, ilk atalarımıza gün içinde ekstra zaman sağladığı için önemlidir. Beyin, ciddi anlamda besine ihtiyaç duyan bir organdır ve beslenmenizde en azından bir miktar et bulundurmak, etsiz bir beslenmeye oranla çok daha az eforla çok daha fazla kalori almanızı sağlar. Dahası, büyük, keskin dişlere ve güçlü ısırığa ihtiyaç duyan hayvan etini yerken birçok koparma ve yırtma işlemi gerçekleştirmeniz gerekir. Eti işlemeyi öğrendikten sonra ise bunu daha küçük dişlerle ve daha az belirgin ve kaslı bir çene ile gerçekleştirebiliriz. Buna bağlı olarak, kafatasımızda ve boğazımızda daha büyük bir beyine yol açan, sıcaklık kontrolü sağlayan ve daha gelişmiş konuşma organlarına yol açmış olabilir.
“Bu değişimleri hangi seçilim baskıları yapmış olursa olsun, bunlar et tüketimindeki artış ve besin işleme teknolojisindeki ilerleme olmadan gerçekleşemezdi” diye yazıyor araştırmacılar.
‘ETE HAYIR DEMEK'
Elbette bunların hiç biri, et tüketiminde artışın ya da et tüketiminin kendisinin ilkel insanların 21 yüzyıldaki torunları için gerekli olduğu anlamına gelmiyor. Izgara et ya da etli sandviç gibi modern zevklerin karşısına sağlık ve çevresel konuları koz olarak kullanarak vegan olmanın avantajları sıralanabilir. Hayvanların oy hakkı olsaydı, onlar da buna katılırdı elbette. Ama bugün ete hayır demek, genlerimizin ve tarihimizin güçlü bir evet demeye devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor./Evrensel