HDP'li Akdoğan'ın vermiş olduğu soru önergesinde; Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinde yer alan tek tip toplum yapısı, anti demokratik bir anlayışı dayatmaktadır.
Bu anlayış Türkiye'de yaşayan farklı etnik ve inanç sorunlarıyla birlikte Kürt sorununu ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkan Kürt sorunundankaynaklı Türkiye'de kırk yıla yakındır bir iç savaş yaşanmaktadır.
Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt Sorunun çözümü konusunda son yıllarda başlayan ve 21 Mart 2013 Tarihli Sayın Öcalan tarafından kaleme alınan “Deklarasyon”ladiyalog zemini oluşmuş sorunun çözümü adına resmi müzakereler başlamıştır.
28 Şubat 2015 yılında Dolmabahçe Sarayında üzerinde görüş birliğine varılan mutabakatla sorun artık yepyeni bir boyuta taşınmış çözüm konusunda en ileri noktaya varılmıştır. Ancak çözüm konusunda Öcalan'ın ve Kürt Siyasetinin gayretiylegelinen aşama Hükümetin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın arzu ettikleri bir durum değildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, tarihi olarak nitelendirilen ve görüş birliğine varılan Dolmabahçe Mutabakatının ardından “Dolmabahçe Mutabakatını onaylamıyorum, kabul etmiyorum. Kürt Sorunu yoktur” şeklinde ki açıklaması ve Hükümetin buna yönelik pasif duruşu çözüme olan yaklaşımlarını ortaya koymuştur.
Demokratik Çözüm ve Barış Sürecin başlangıcında çözüme dair yaklaşımları ve niyet beyanları olan hükümet, komşu ülkelerde yaşanan gelişmelerden ve Kürtlerin Ortadoğu coğrafyasında etkin bir güç haline gelmesinden tedirgin olmuştur.
Bu tedirginliği doğrudan barış görüşmelerine yansıtarak, Kürtlerin kazanımlarını Türkiye'ye tehdit olarak algılamak gibi geleceği okumada hala sorunlu olan bir politika izlenmektedir. Hükümetin, bu coğrafyadaki gelişmelere ve Kürtlerle yapılan barış görüşmelerine derinlikli bir stratejiyle yaklaşmaması, Türkiye'yi yaşanan savaşta dolaylı olarak taraf durumuna getirmiştir.
ÖzellikleSuriye ve Irak'ta Kürtlerle savaşan DAİŞ ve benzeri terör örgütlerine silah yardımlarının yapılması, onlara Türkiye de barınma ve lojistik destek kolaylığı sağlaması bu tezi doğrular mahiyettedir.
Demokratik Çözüm ve Barış Sürecin bir tarafıolan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve Hükümetin7 Haziran seçiminde yaşadıkları hezimetin sorumlusu olarak gördükleri Kürt Siyasetine karşı yeni ve saldırgan bir politikaya geçilmiştir. Kürt siyasetini sürekli şiddetle özleştiren, şiddet kaynağı olarak topluma lanse etmesi toplumsal gerginliklere neden olmakta, sorunların siyasal zeminde tartışılmasının önü alınmaktadır.
20 Temmuz 2015 Tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu üyelerine Kobane ile dayanışma içinde olduklarını beyan etmek için yaptıkları basın açıklaması esnasında yapılan bombalı saldırıyı ve ertesi gün Ceylanpınar'da iki polisin silahlı saldırı sonucunda yaşamlarını yitirmelerini bahane ederek ülkeyi tekrar bir iç savaşa sürükleyecek politikalar yürütülmektedir.
PKK'nin, iki polisin öldürülmesi olayının kendilerinin merkezi bir kararı olmadığını yerel ve kendilerinden bağımsız birimlerin eylemidir, şeklindeki açıklamasına rağmen,Cumhurbaşkanı veHükümet Dolmabahçe mutabakatını yok sayarak, çözüm sürecini bertaraf eden bir yaklaşımla Kürt ve muhalif siyasetçilere tutuklama furyası başlatarak, Kürt siyasetini ve HDP'yi itibarsızlaştırmayı amaçlamaktadır.
Hükümetin araştırılmasını istemediği gerekçelerle PKK'nin yurt içi ve yurt dışı kamplarına askeri operasyonları başlatarak 90'lı yıllardaki savaş konsepti hayata geçirilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Şu anda biz çok farklı bir mücadelenin içine girmiş bulunuyoruz” sözleri yaşadığımız süreci ve önümüzdeki günlerin politikasını ortaya koymaktadır.
Tüm bunlara rağmen Hükümet hala çözüm sürecinde samimi ve kararlı olduğunu beyan etmektedir. Ancak çözüm sürecinin dondurulmasına ve çatışmaların yaşanmasına gerekçe olan gelişmelerin araştırılmasına yönelik meclisin devreye girmesini olayları araştırmasını engellemektedir. Böylesi olağanüstü bir sürecin yaşandığı bir dönemde Parlamentoyu kapalı tutarak sorunların parlamento zemininde tartışılmasını engellemek hükümetin samimiyet testinden geçemediğini göstermektedir.
Bu Bağlamda:
1- Kürt Sorunun çözmek ve Türkiye'yi demokratikleştirmek hedefiyle üzerinde uzlaşılan Dolmabahçe Mutabıkının askıya alınması Cumhurbaşkanın talimatıyla mı gerçekleşmiştir? Hükümetin taraf olduğu bu mutabakatCumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklamalarla yok sayılmasına neden karşı çıkmadınız?
2- 21 Mart 2015 tarihinde Hükümet Sözcüsü Bülent ARINÇ'ın “Cumhurbaşkanı sürecin bütün aşamasında bilgi sahibidir. Dakika dakika kendisine bilgi verilmiştir” açıklaması doğru mudur? Bu açıklamanın içeriği doğru ise hükümet neden cumhurbaşkanı tarafından yapılan eleştirilere cevap verememiştir?
3- Çözüm süreci konusunda hükümet istekli ancak Cumhurbaşkanı kabul etmiyor algısı doğru mudur?
4- Gerek şahsınızın gerek hükümet ve Parti yetkililerin yaptıkları açıklamalarda çözüm sürecin sizin için bir şeref meselesi olduğu mutlak suretle sonuçlandırılacağına yöneliktir. Cumhurbaşkan'ın “Kürt Sorunu yoktur. Dolmabahçe mutabakatını tanımıyorum” politikasına rağmen mi yürütülecek? Cumhurbaşkanın itirazına rağmen bu süreci nasıl yürüteceksiniz?
5- Çözüm sürecin dondurulmasına ya da sonlandırılmasına gerekçe gösterdiğiniz olaylarıaraştırmaya yönelik meclis araştırma önergesine neden karşı tavır gösterdiniz? Bu olayların araştırılmasını neden istemediniz?
6- Başbakan yardımcısı Yalçın AKDOĞAN'ın “oyları HDP aldı bizden çözüm bekleniyor, HDP bundan sonra çözüm sürecin filmini yapar” açıklamaları hükümetinizin genel politikası mıdır? Bu söylemler hükümetin bu süreçten vazgeçtiğini beyan etmiyor mudur?
7- 01.08.2015 Tarihinde Türkiye savaş uçaklarının Kürdistan Federe Bölgesi'nin sınırları içinde bulunan Zergele Köyü'ne yapılan ve 10 sivilin öldürülmesine neden olan hava saldırıları, Meclis kararı almamış, yetkisiz ve geçici hükümet hangi gerekçeyle yapılmıştır.Uluslararası Ceza Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ya da açılacak herhangi bir mahkemede bu katliamı için nasıl savunmada bulunacaksınız?