"Bu durumdan eşim pek memnun değil sanırım" dedi mahçup bir gülümsemeyle; "Ben de olmazdım herhalde".
Dün NTV canlı yayınında HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş kendisine gösterilen adeta pop-star ilgisini eşi Başak Hanımın nasıl karşıladığı sorusuna böyle cevap verdi.
Demirtaş'ın yayına geleceğini duyan pek çok genç kadın ve erkek, ama daha çok kadın, binanın dışında ve içinde onunla bir fotoğraf çektirebilmek, daha iyisi "selfie" sahibi olmak için sıra bekliyordu.
Onunla fotoğraf çektirmek için sıra bekleyen bir kadın meslektaş, "Oyumu vermem herhalde ama" dedi "Çok sevimli ya"...
Ama çevremde sırf Demirtaş için HDP'ye oy vermeyi düşünen bir kaç kadın tanıyorum.
***
Kadın ya da erkek, Demirtaş'ın siyasi fikirlerine karşı olsalar dahi Türk siyasetine getirdiği gülümseyen çehresi ve en ateşli tartışmalarda bile sinirini ve ağzını bozmayan duruşu nedeniyle ona sempatiyle bakanlar mevcut; ama kadınlar arasında Demirtaş'ın ayrıca yakışıklı ve karizmatik bulanların olduğu da bir gerçek.
Bu Türk siyasetinde pek sık rastlanan bir durum değil.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da böyleydi mesela.
Anadolu'nun muhafazakar şehirlerinde tesettürlü kadınların birbirlerini dirsekleriyle dürtüp kıkırdaşarak (henüz beyazlaşıp dökülmemiş) sarımsı saçları, uzun boyu, kavgaya alesta duruşu ve her zaman yanında eşi Emine Hanım ile podyumda konuşan Erdoğan'ı bakışlarıyla birbirlerine gösterdiklerine şahit olmuşuzdur.
***
AK Partiye verilen oylarda kadın sayısının yüzde 52 olarak tahmin edilmesi sizce rastlantı mı?
Tabii Erdoğan örneğinde olduğu gibi Demirtaş örneğinde de karizmayı oluşturan sadece duruşları görünüşleri değil.
Duruş ve görünüş, ancak seçmene sundukları siyasi program ve onu sunuş biçimiyle birleştiğinde karizmaya dönüşebiliyor.
Erdoğan'ın o meydanlara taşıdığı İslamcı siyasetin tavanından gelen yirmi yıllık bir mücadele olduğu gibi, Demirtaş'ın da insan hakları savunuculuğunun tabanından gelen yirmi yıla yakın mücadele vardı.
Aksi halde, Demirtaş'ın dediği gibi "Sıradan bir avukat olarak" bugün gördüğü ilginin yanına yaklaşamazdı, Erdoğan da öyle.
***
Soru şu: Bu karizma HDP'nin o adaletsiz yüzde 10 barajını aşmasına yardımcı olacak mı?
Bu soruya cevap için Demirtaş'ın karizmasının ötesinde HDP'nin neyi temsil ettiğine bakmak lazım.
Mesela kadının siyasetteki görünürlüğü konusunda, Atatürk'ün Cumhuriyet'in ilk yıllarında attığı adım kadar radikal bir adımdır eşbaşkanlık sistemi.
Bir başka fark, ki HDP'yi öncüllerinden ayıran en önemli farktır, Eşbaşkan Figen Yüksekdağ'ın yalnızca kadın kimliğiyle değil, Türk sosyalisti kimliğiyle oradaki mevcudiyetidir; şehirli sosyalist, sosyal demokrat ve liberallere çekici gelen bir durum bu.
Yoksa sadece HDP'nin Meclis'e girmesi halinde Erdoğan'ın arzu ettiği süper-başkanlığa kavuşamayacağının bilincinde olmaları değil.
***
Kürt meselesi HDP'nin de önemli meselesi, ama artık tek meselesi gibi görünmüyor.
Bir kesimin HDP'ye bakınca, mesela BDP gibi PKK ile aynı sosyal tabanı paylaşıyor olmasını en azından şu aşamada sorun etmiyor olmasının sebebi de bu.
Demirtaş bunun farkında; dün yayında bu durumun en önemli nedeni olarak da şu anda "donmuş" olarak nitelese de hükümetle PKK arasındaki diyalog sürecini görüyor. "Silahlar susunca siyasetin yolu açılıyor" sözü bunu gösteriyor.
***
HDP barajı aşarsa ne gibi sonuçlara yol açabileceğini Demirtaş gibi biz de kestirebiliriz:
1- Kürt sorununa siyasi çözüm süreci güç kazanır,
2- Erdoğan'ın süper başkanlık hedefi rafa kalkar,
3- O tür bir başkanlık dışında yeni ve daha demokratik bir anayasanın yolu açılır.
***
Peki, ya aşamazsa?
O zaman, CHP ve MHP'nin de alacağı oylara bağlı olarak Erdoğan'ın süper başkanlığının yolu açılabilir.
Kürt sorununa çözüm süreci yavaşlar, çünkü Erdoğan ve AK Parti buna ihtiyaç duymayabilir.
Demirtaş, o durumda "hemen 7 Haziran akşamı istifa ederim" diyor.
***
Ama HDP yüzde 10'u aşamazsa, bunun Demirtaş istifası dışında sonuçları ne olur?
"HDP olarak uzun bir kampanyaya başlarız" diyor Demirtaş; "Şiddete kesinlikle karşı çıkar ama bir an önce barajın indirildiği, yeni bir anayasayla seçime gidilmesi için hükümete bastırırız."
Bir de biz gazetecilere demirden leblebi gibi bir soru sordu:
"Biz mesela 9.9'da kalırsak ki bu yaklaşık 60 milletvekili demek, bunun 58'i haksız şekilde AKP'ye gidecek. Siz bu ülkenin gazetecileri, aydınları olarak bu durumu nasıl kabul edecek, nasıl karşılayacaksınız?"
Benim bir cevabım var. Sizin de var mı?Radikal