Kendimizi biliyoruz, kendimize inanıyoruz. Yolumuzu kestiler böyle bir anti demokratik seçimle, ama yolumuza çıkardıkları bu engeli de 1 Kasım seçim bariyerini de güçlü ve daha yüksek bir kazançla aşabileceğimize inanıyoruz" dedi. Yüksekdağ, 1 Kasım seçimlerinde daha çoğalacaklarını dile getirerek, HDP'nin oy oranının yüzde 15 ile yüzde 20 arasında olduğunu söyledi.
Kürdistan'da AKP'nin başlattığı savaş devam ederken bir yandan da Türkiye 1 Kasım'da yapılacak seçimlere hazırlanıyor. AKP, 7 Haziran seçim sürecinde olduğu gibi yaptığı miting ya da açılış törenlerinde, HDP ve Kürtleri hedef gösterme siyasetinden vazgeçmezken, Türkiye'de savaşı durduracak parti olarak görülen HDP ise seçimlere daha iddialı hazırlanıyor. Böylesi bir süreçte, seçimlere hazırlanan AKP'nin savaş politikaları eşliğinde gidilecek olan 1 Kasım seçimleri dünya kamuoyunu da çok yakından ilgilendiriyor. Dünyanın gözü yine 7 Haziran seçimlerinde her türlü saldırı, provokasyona rağmen yüzde 10'luk barajı aşan HDP'de olacak. AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Kasım öncesi hedefine yine HDP'yi koyarken, ırkçı söylemlerle HDP'yi baraj altında bırakmanın hesaplarını yapıyor. Türkiye'de yaşanan siyasal gelişmelere ilişkin HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, DİHA'ya değerlendirmelerde bulundu.
'Savaş Erdoğan'ın Dolmabahçe Mutabakatı'nı rafa kaldırmasıyla başladı'
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 24 Temmuz'da başlatılan savaşın kararını çok önceden aldığına işaret eden Yüksekdağ, savaşın özelde halkların gelişen ve değişen tercihine karşı başlatılan bir savaş olduğunu belirtti. Savaşın aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Dolmabahçe Mutabakatı'nı rafa kaldırması ve masayı tekmelemesiyle başladığına vurgu yapan Yüksekdağ, şunları söyledi: "Çözüm sürecini ve masayı tekmeledikten sonra zaten geriye tutunacak çok fazla bir şey kalmıyor. Gerek seçim sürecinin demokratik bir şekilde yaşanabilmesi, gerekse de Türkiye'de demokratik özgürlükçü bir yolun açılması bakımından, barışın önünün açılması bakımından tutunacak en sağlam dal çözüm masasıydı, diyalog ve müzakere süreciydi. Dolmabahçe Mutabakatı'nın reddedilmesi, bu umut ve beklentinin de reddedilmesi anlamına geliyordu. Umudu ve beklentiyi reddediyorsanız yerine tabi ki Türkiye gibi bir coğrafyada savaştan başka bir şey konulamaz."
'Çatışmalı ortamı 24 Temmuz sınırlandırmak yanlış sonuca götürür'
Başlatılan çatışmalı sürecin sadece 24 Temmuz süreci sonrası ile sınırlandırılmasının hata olduğunun altını çizen Yüksekdağ, "Askeri operasyonları, başlatılan savaş ve çatışmayı Temmuz ile eşitlemek kesinlikle çok yanlış bir sonuca götürür bizi. Onun çok öncesinde tek taraflı olarak hükümet ve Saray tarafından, başlatılmış çok ciddi ve geniş çaplı bir savaş vardı. Bu savaşın sonucu olarak çok ciddi ölümler yaşandı" diyerek, buna örnek olarak da HDP'lilerin katledilmesini, HDP binalarının bombalanmasını gösterdi.
'Saraya bağlı savaş masası operasyonlara karar verdi'
Askeri operasyonların kararının direk Saray'dan verildiğini kaydeden Yüksekdağ, "Saraya bağlı bir savaş masası aracılığı ile bu operasyonların kararı verildi. Diyadin'de aslında düğmeye bastılar. Orada iki tarafı da harekete geçirecek daha büyük bir savaş ve çatışmayı başlatmak istiyorlardı" dedi.
'Bu savaş AKP'nin ve Erdoğan'ın zorla iktidarda kalma ürünüdür'
Süreçte önemli olanın "Çatışmalı ortam ne zaman patlak verdi?" sorusuna verilecek cevap olduğunun altını çizen Yüksekdağ, savaş kararının AKP ve Erdoğan'ın zorla iktidarda kalma kararının bir ürünü olduğunu kaydetti. "AKP iktidarı ve Erdoğan kendi iktidar sürelerinin dolduğunu gördüler aslında. Bu süreyi uzatmak, kendi iktidarlarını kollamak ve güçlendirmek için bir savaş kararı aldılar" diyen Yüksekdağ, bunun sadece HDP'ye dönük olmadığını, topyekun bir savaş kararı olduğu vurgusu yaptı.
'Planlarının B ve C aşamasına geçmiş durumdalar'
Erdoğan'ın 7 Haziran seçimleri öncesi seçim meydanlarında dile getirdiği "B ve C planlarımız var" sözlerine atıfta bulunan Yüksekdağ, saldırıların menzillerine siyasi alanda HDP'yi yerleştirmelerinin nedeni olarak da HDP'nin Türkiye'nin yeni demokratik gücü ve değişim dinamiği olduğunu gösterdi. Bölgede kaybettikleri vekilleri almak ve bütün bir Türkiye toplumunun demokratik direncini kırmak için HDP'yi hedef tahtasına oturttuklarını söyleyen Yüksekdağ, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim kampanyası boyunca eğer bu dönemde, 'müdahale planlarımız yetmezse B planımız var, C planımız var' diyordu. Şimdi planlarının B ve C aşamasına geçmiş durumdalar. Yine HDP'yi baraj altına çekmeye çalışacaklar. HDP'yi zayıflatıp, yıpratıp bütün bir Türkiye toplumunun değişim umudu olmaktan, bir direnç noktası olmaktan çıkaracaklar. 1 Kasım seçimleri öncesinde de bütün saldırılar HDP'de somutlaşmış görülüyor" ifadelerini kullandı.
'AKP ve Erdoğan'ın suçları çok büyük'
AKP hükümeti ve Erdoğan'ın şimdiki süreçte ciddi bir savunma durumuna geçtiğini söyleyen Yüksekdağ, bu savunma halini de "suçları çok büyük" şeklinde yorumladı. AKP ve Erdoğan'ın hem Türkiye hem de bölge siyaseti bakımından çok büyük suçlar işlediğinin altını çizen Yüksekdağ, "Bölgede uzun yıllar boyunca, özelikle son dönemde, geçen yılın Eylül, Ekim döneminden bu yana IŞİD bölgesel bir saldırı gücü olarak desteklediler. Bu büyük bir bölgesel savaş suçu anlamına geliyor" dedi.
‘7 Haziran'da çıkmayan tek şey Erdoğan'ın başkanlığıydı'
7 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan tabloya bakıldığında savaşın tekrar başlaması için herhangi bir nedeninin olmadığının altını çizen Yüksekdağ, şunları söyledi: "Savaşmak için bir neden yoktu ortada. Ve meclise girmesi gereken bütün toplumsal kesimler de girmişti. Barış ve demokrasi için olması gereken bütün koşullar mevcutken, bir tek şey eksikti. O da Tayip Erdoğan'ın başkanlığı. Eksik olan şey buydu. 7 Haziran seçimlerinden çıkmayan tek sonuç Erdoğan'ın başkanlığıydı. Bu sonucun çıkmamasına tahammül edemediler, bunu sindiremediler."
'Bu savaşın hiçbir meşruiyeti yok'
Asker ve polis ailelerinden, milliyetçi kesimden insanların AKP'nin ve Erdoğan'ın savaş kararını sorguladığını hatırlatan Yüksekdağ, "Demokrasi ile çözülmesi gereken bir sorunu savaşla, kanla, ölümle, silahla çözmeye çalışan diktatörlüğe gözünü dikmiş bir iktidar var karşımızda. Bütün Türkiye toplumu da bunu görebilecek bir bilinç düzeyine sahiptir. AKP ve Saray'ın görmediği şey budur işte. O nedenle bu savaşın hiçbir meşrutiyeti de yok, toplumsal karşılığı da yoktur" diye konuştu.
'Nasıl ki Kürdistan'da Kur'an siyasetleri çöktüyse bayrak taktikleri de çökecek'
AKP ve Erdoğan'ın Türkiye toplumunun kutsallarını kendisine alet ettiğini söyleyen Yüksekdağ, geçtiğimiz seçim kampanyalarını Kur'an üzerinden yürüttüklerini ve Erdoğan'ın “21'inci yüzyıl Muaviyeliği”ne soyunduğunu söyledi. Yüksekdağ, sözlerine şöyle devam etti: "Bu yetmedi şimdi de almışlar 1 Kasım seçimleri için ellerine bayrağı. Bunlar Türkiye toplumlarının kutsallarını yıpratma hareketleridir aynı zamanda. Siyaset tarafından halkın kutsal sembolleri ne kadar çok kullanılırsa, siyasete alet edilirse o kadar yıpranır ve yıpratılır, düşürülür. Şu anda AKP hükümeti kendi iktidarını güçlendirmek için Türkiye halklarının kutsallarını düşürüyor. İzlediği siyasetin toplumdaki karşılığı budur. Bölgede Kur'an'ı kullanma siyaseti nasıl çöktüyse, bayrağı kullanma taktiklerinin de çökeceğine inanıyorum. 1 Kasım seçimlerine giderken AKP hükümeti, bayrağı kendine kılıf edinerek yürütmeye çalışıyor."
'Terörün tek kaynağı ve sorumlusu AKP ve Saray'dır'
"Terör"ün kaynağının AKP ve Saray olduğuna işaret eden Yüksekdağ, bugün yaşanan savaşın da karanlık sürecin de tek nedeninin devlet terörünü yaratanlar ve yönetenler olduğunu belirtti. 90'lı yıllardaki ve darbe dönemindeki argümanların tekrar AKP ve Erdoğan tarafından canlandırıldığını dile getiren Yüksekdağ, "Gladyo hücrelerini, gladyo tetikçilerini, saraya bağlı bir ekip ve masa olarak siyaset sahasına sürdüler. Ve şu anda bir özel savaş yürütülüyor. Faili meçhuller, yargısız infazlar, işkenceler, katliamlar, köy yakmalar ve boşaltmalar, bunlar 90'lı yıllarda kalmış şeyler değil, özellikle bunun çok üstünde bir saldırı politikası olarak algılanıyor. Bütün Türkiye'de bir iç savaş provası yapıyorlar. Bir Kürt-Türk çatışması yaratma, bir soykırım politikası yaşama geçirmeye çalışıyorlar. 90'lı yılların ve darbe döneminin faşizminin türevidir şu anda yaşanan" şeklinde konuştu.
'Bugünün teröristi AKP ve Erdoğan'dır'
Tüm Türkiye'ye "terörün ne olduğunu" anlatacaklarını söyleyen Yüksekdağ, "Terör devlet terörüdür. Bugünün teröristi de, terörün başı da, teröre sırtını yaslayanlarda AKP'den, Erdoğan'dan ve saraydan başkası değildir" ifadesinde bulundu.
'Kendi mezarlarını kendileri kazıyorlar'
AKP ve Erdoğan'ın kendisini sona götürecek yolda ısrarla ve inatla yürümeye devam ettiğinin altını çizen Yüksekdağ, “Kendi sonlarını kendileri kazıyorlar, kendi mezarlarını kendileri kazıyorlar. Halka sunabilecekleri bir şey yok. Halkı siyaset ile ikna edebilecek güçleri kalmamış artık. Hiçbir şey vaat edemeyen siyaset artık halkın kutsallarıyla oynar ya da tahrip etmeye oynar. Halkın kutsal değerlerine saldırarak, onuruna saldırarak bir siyaset hakimiyeti elde etmeye çalışıyorlar. Mezarlıkların, şehitliklerin bombalanmasının tek anlamı budur" dedi.
Şehitliklerin bombalanmasına sert tepki
Geçici hükümet tarafından alınan savaş kararı kapsamında Kürt halkının çocuklarının mezarlarının bulunduğu "PKK şehitlikleri"nin bombalanmasına sert tepki gösteren Yüksekdağ, "Bugün çok daha büyük ve kötü kaybedecekler. Kürt halkı kendi onuru ile oynanmasına tarih boyunca izin vermedi, bugün de izin vermeyecek ve vermez" sözleri ile AKP'yi ve Erdoğan'ı uyardı.
'Kürt halkı AKP ve Erdoğan'a çok güçlü bir cevap verdi'
1 Kasım seçimlerine de kısa bir süre kaldığını hatırlatan Yüksekdağ, bugüne kadar Kürt halkının AKP ve Erdoğan'ın politikalarına çok güçlü bir cevap verdiğini kaydederek, "AKP Kürt toplumunu, Kürt halkını çoktan kaybetmiştir. Kürt halkı böyle bir siyasete oy vermemelidir. Çünkü çok büyük bir kibir, bir küstahlıkla yaklaşmıştır" dedi. Yüksakdağ, AKP ve Erdoğan'ın 1 Kasım seçimlerinde sandıkta ve yaşamda bu "küstah"lıklarının karşılığını çok güçlü bir şekilde alacağını düşündüğünü söyledi.
'Erdoğan kendisine bağlı bir meclis istiyor'
Erdoğan'ın "550 yerli ve milli milletvekili gönderin" açıklamasına da değinen Yüksekdağ, bu istemin "400 milletvekili istiyorum" sözünden farklı bir anlam taşımadığını kaydederek, "Kendi icazetinde hareket edecek bir meclis istiyor. Türkiye toplumunu bir cehenneme sürükleyeceksiniz bir kişi olarak, bir lider olarak, bunları yaşatacaksınız ve bu kibir ve özgüvenle bu defa 550 milletvekili isteyeceksiniz. Bu çok kabul edilemez, tahammül edilemez bir şeydir. Cumhurbaşkanı'nın kast ettiği şey; Meclis'i bana bağlayın demektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çizdiği hizaya dizilecek, onun güdümündeki AKP gibi hareket edecek bir Meclis istiyor. Meclis'te farklılık istemiyor. Bu aslında Meclis'e bir hakarettir. Bu diktatörlükten başka bir şey değildir. Bunu sadece bir diktatörlük heveslisi isteyebilir" sözleri ile yorumladı.
'Bizden daha yerli ve millisi yok'
HDP olarak "milli" ve “yerli" kavramlarını, "Bütün milli aidiyetlerdir. Kürt'tür, Türk'tür, Ermenilerdir, Çerkezlerdir, Sunilerdir, Alevilerdir" diye açıklayan Yüksekdağ, şunları söyledi: "Bir siyasetçi çıkıp tekçilik vurgusu yapıyorsa, o liderin de o siyasi anlayışın da miadı dolmuştur. Türkiye gerçeğini karşılayamaz. Bu nedenle HDP olarak biz kendimizi gayet milli ve yerli hissediyoruz. Her milliyetten ve her yerden, Anadolu'dan, Mezopotamya'dan, Kürdistan'ı kapsayan her yerden, her yerelden gelen insanların temsiliyeti üzerine kurulmuş bir partidir HDP. Bizden daha yerlisi ve millisi yok."
'HDP 1 Kasım'da da Türkiye'nin dengelerini değiştirecek'
HDP'ye yönelik saldırıların tam hız devam edeceğini ön gördüklerini söyleyen Yüksekdağ, şöyle konuştu: "Bu koşullar içerisinde de HDP'nin 1 Kasım seçimlerinde de tüm dengeleri yeniden değiştirecek ve yeniden kuracak bir siyasi güce ve kararlılığa da sahip olduğunu biliyoruz. Kendimizi biliyoruz, kendimize inanıyoruz. İsterdik ki 7 Haziran seçimlerinden sonra demokratik bir kombinasyon oluşsun ve bunun üzerinden siyasi bir kanal açılsın ve bir yol yürüyelim. Bu mümkün olmadı ve yolumuzu kestiler. Ama yol kesen haramilerin dayatmalarına da biz yol yürüme azmimizi yitirecek bir yapı değiliz. Yolumuzu kestiler böyle bir anti demokratik seçimle ama yolumuza çıkardıkları bu engeli de 1 Kasım seçim bariyerini de güçlü ve daha yüksek bir kazançla aşabileceğimize inanıyoruz. Bütün çalışmalarımızı da bu inanç ve kenetlenme etrafında yürüteceğiz" dedi.
'Tüm saldırılara rağmen 1 Kasım'da daha da çoğalacağız'
Her yerde saldırı altında olduklarını ve çok çeşitli saldırılarla karşı karşıya kalabileceklerini de hatırlatan Yüksekdağ, "Biz bu koşullar içerisinde de yürüyebilecek bir metanete ve dirence sahibiz. Bize oy veren güçlü, kararlı ve güçlü bir kitle var. İnanıyorum ki bu kitle 1 Kasım seçimlerinde daha da çoğalacak. Zulüm her zaman esir almaz, her zaman tutsak etmez" dedi.
'Sandıkların taşınması Anayasa ihlalidir'
1 Kasım seçimleri öncesi Kürdistan'da çok büyük bir risk ile karşı karşıya kaldıklarını belirten Yüksekdağ, "Sandıkları taşıma yöntemlerini devreye koydular. Çok hukuksuz ve yasal dayanağı olmadan, hukuki dayanağı olmadan, üstelik Anayasa'ya aykırı bir biçimde bunu yaptılar. Defalarca Anayasa'yı ihlal ederek, darbe suçu işlemiş bir siyasi iktidar var karşımızda. Bu seçimlerde de aynı şeyi yapacaklar. Sandıkların taşınması Anayasa'yı ihlal anlamına gelir. Seçim güvenliğinin tehdit edilmesi anlamına gelir. Eğer bu çizgide ısrar ederse AKP hükümeti, bölgede bu sistemin uygulandığı yerlerde alınan, sandıktan çıkan oylar kadük hale gelecektir. Bir hükmü, geçerliliği olmayacaktır" diye konuştu.
'Sandık taşımalarından muhtarlarla görüştün mü?'
Sandıkların başka yerlere taşınması ilişkin kararların yerel dinamiklere sorulmadan alındığını belirten Yüksekdağ, "Muhtarlarınıza sordunuz mu örneğin? Cumhurbaşkanı her aklına estiğinde muhtarlarla iş yapıyor, muhtarları topluyor, harekat planı geliştiriyor. Cizre'deki muhtarlara sordunuz mu? Onay verdiler mi? Hayır. Böyle bir durumda o sandıklarda anlaşıldığı kadarıyla AKP'yi, kendilerini çıkaracak bir düzenlemenin peşindeler. Emin olsunlar ki, sandıkları taşıyarak çıkarmayı düşündükleri sonuçlar demokratik sonuçlar olmayacaktır, bizim açımızdan güvenilir sonuçlar olmayacaklardır" şeklinde konuştu.
'Her yerde sandıklarımızı korumak için elimizden geleni yapacağız'
AKP'nin sandık taşıma yoluyla Kürdistan'da oyunu tekrardan arttırmak için çalıştığını sözlerine ekleyen Yüksekdağ, "Aklımıza şu geliyor; sandıkları taşıyacaklar, oy kullanma oranını düşürecekler ve o sandıklardan polisin askerin yarattığı abluka ile hile yapacaklar ve AKP'nin bölgedeki oy oranını yükseltecekler. Plan budur. Bunu bilmek için alim olmaya gerek yok. Bölgede bir çok yerde seçimin güvenirliğini, güvenliğini değil ve meşrutiyetini, kabul edilebilirliğin ortadan kaldırmış olurlar. Sandıklara darbe anlamına gelir. Elbette ki bizler her yerde tedbirlerimizi alacağız. Biz her yerde sandıklarda demokrasiyi korumak için elimizden geleni yapacağız. Ama buna rağmen çok büyük bir suç teşebbüsü var karşımızda" şeklinde konuştu.
'Türkiye'deki kararsızlar HDP'ye kaydı'
Yüksekdağ, HDP'ye yönelik ana akım medya ve havuz medyasında bir sansürle karşı karşıya olduklarını, bu sansür kararının da bizzat AKP ve Cumhurbaşkanı tarafından alındığını söyledi. 1 Kasım seçimlerine sayılı günler kalırken, HDP'nin oy oranının yüzde 15-20 arasında olduğunu söyleyen Yüksekdağ, Türkiye'de var olan kararsız seçmeninin büyük çoğunluğunun HDP'ye kaydığını anketlerde gördüklerini söyledi. DİHA