Federal Kürdistan Bölgesi'nde temaslarda bulunarak, Süleymaniye ve Erbil'de siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileriyle görüşen HDP, HDK, DTK ve DBP heyeti Türkiye'ye döndükten sonra temaslarına ilişkin açıklamalarda bulundu.
HDP Genel Merkezi'nde gerçekleşen basın toplantısına, HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDK Eşsözcüsü ve HDP İzmir Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkâri Milletvekili Selma Irmak ve DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek katıldı.
Toplantıda konuşan Yüksekdağ'ın, konuşmasından satır başları:
TOBB'un eylemi
“Önünde Türk bayrağı asılı olan genel merkezimize saldıran güruh da bayraklarla gelmişlerdi, parti genel merkezimizi yaktılar. Bizim karşı çıktığımız şey bayrağın bayrağın kutsiyetinin ve bayrağın birleştirici değerlerinin ırkçılığa şovenizme alet edilmesidir.
Kimse Türk bayrağını, ırkçı kafatasçı savaş yanlısı emellerine alet etmeye kalkmasın. Yürüyüşlerde bayrağın gölgesine sığınarak faşizm yapmasın. O bayrağın alında Kızılında Kürdün Türkün de Lazın da Çerkezin de kanı var. O bayrağın kızılı oradan gelmiş. Kızılını gölgesini Türkçülüklerine, faşizmlerine alet etmeye kalkmasınlar. Biz buna itiraz ediyoruz, ederiz. O bayrakta Kürdün kanı var Türkün olduğu kadar. Arabın, Lazın, Pomağın, Gürcünün, Türkiye'nin bugünkü birliğini oluşturan bütün halkların kanı var. Bu halkların kanının oluşturduğu bayrağı bir ulus adına başka bir ulusa karşı kimse kullanamaz.”
‘Terörün her türlüsüne tutum alacaklar mı?'
“Perşembe günü gerçekleştirilecek yürüyüş, soruyorum. Bizler karakolların basılmasını istemiyoruz, askerlerin polislerin ölmesini istemiyoruz. Buna da karşı çıkıyoruz. Gerillaların ölmesini de istemiyoruz. Bizler sivillerin bu süreç içerisinde yaşamını kaybetmesini istemiyoruz. Ama bu süreç içerisinde bu gerçekleştirilecek yürüyüşte terörün her türlüsüne karşı tutum alacaklar mı?
Son 2 hafta, aynı zamanda çok ağır biçim devlet terörünün yaşatıldığı bir süreçtir. Cizre'de yaşamını kaybeden 35 günlük bebeğin ölümünü lanetleyecekler mi? Ekmek almaya giderken fırın kapısında katledilen, keskin nişancılar tarafından öldürülen 75 yaşındaki ihtiyarın katledilmesini lanetleyecek mi?
Sütünü emdiği annesiyle birlikte babaannesiyle birlikte vurulan 2,5 yaşındaki çocuğun öldürülmesini lanetleyecekler mi? Cesedi kokmasın diye buzdolabında muhafaza edilen, birisi 10 birisi 12 yaşındaki iki tane çocuğun yaşadığı işkenceyi, lanetleyecekler mi, kınayacaklar mı? İşte bunlar çok önemlidir.
Bizler o nedenle şiddete karşı, şiddetin her türlüsüne karşı bütün Türkiye olarak ses verelim, tepki verelim diyoruz. Silahların kullanılmasını kınayalım. Hep birlikte barışa davet edelim. Bu yürüyüşte barışa güçlü bir çağrı çıkacak mı? Bizim ilgilendiğimiz soru budur.”
Kandil'le görüşme iddiası
Yüksekdağ bir gazetecinin dün ajanslara düşen ‘Kandil'le görüştüler' haberlerine yanıt verdi.
Yüksekdağ şöyle yanıt verdi:
“Kandil'e gitmedik. Kandil'e gitmeyeceğimizi aslında ilk gün Süleymaniye'de gerçekleştirdiğimiz ilk heyet toplantısı sonrasında da ifade etmiştik. O toplantıda da basının en önce sorduğu sorulardan birisiydi bu. O zaman da ifade etmiştik, ‘Hayır Kandil'e gitme planımız yok. Aslına bakarsanız Kandil'e gitme koşulları da yok. Bugün Kandil dediğimiz yer sürekli bombardıman altındaki bir coğrafyadır. Siyasi muhataplık temelinde bir görüşme gerçekleştirmenin asgari koşulları dahi yoktur. Bu nedenle Kandil'e gitme planı yapmanın da bir zemini yoktur.' İlk gün biz bunları söylemiştik. Bugün de döndük bölge gezisinden ve bugün de ‘Kandil'e gitmedik' diyoruz.
Ama üzerine konuşulması gereken şu: Bizim açıklamamız beyanatımız bu olmasına rağmen ısrarlı bir şekilde ‘Kandil'e gittiniz mi?' bize yöneltiliyor. Hatta herhangi bir doğrulamamız olmamasına rağmen, ‘Kandil'e gittiler' diye haberler yapılıyor.
Bunun nedenini de ben şöyle açıklıyorum: Dil ağrıyan dişe gidermiş. Bütün kamuoyu, bütün siyasi mekanizmalar bugün yaşanan ve şiddeti giderek artan şiddetin çözümüne odaklanmış durumda. Ve bu savaşın taraflarından birinin söyleyeceği bir söz yapacağı bir açıklama, çatışmasızlığın önünü açması bakımından, belirleyici bir yerde duruyor. O nedenle kamuoyunun dikkati ve beklentileri buraya yönelmiş durumda. Kamuoyunun ve siyasetin beklentisi neyse, fikri ve söylemi de o oluyor. Bir beklentinin ve ihtiyacın dışa vurumu olduğunu düşünüyorum. Ama bugünkü koşullar içerisinde Kandil'le bir görüşme yapılabilir mi, yapılmalı mı? Bence ihtiyaç böyle bir siyasi bağın ve köprülerin kurulmasıdır. Mesele şudur: Bütün kamuoyu ve bütün siyaset şu sorunun cevabına odaklanmalıdır: Neden Kandil'le bir görüşme yapılamıyor.”