Zilan katliamının izleri
Evet, Türkiye'de yeni bir sayfa açılırken geçmişin yaralarını deşmemek gerekir. Kini yaşatmamak gerekir. Ama 'tarihle yüzleşme'ye de ihtiyaç var.
A+A-
Sadık Keleş, Vanın Erciş ilçesinin Kündük Köyünden. Burası, Zilan katliamında en çok insanın öldürüldüğü yer olarak biliniyor. Katliamın gerçekleştiği Zilan Deresinin başında, Sadık Keleşten köyün ve Zilan katliamının acı öyküsünü dinliyoruz...
Sadık Keleş, Zilan Deresi nin başında 16 Temmuz 1930 da gerçekleştirilen büyük katliamı anlattı.
Yıl 1930du. Kündük Köyü, bölgedeki birçok köy gibi tamamen yakılıp yıkılmıştı.
Yanık toprak ve dağınık taşlar arasında dolaşıyoruz...
Katliamın ardından, 30 yıl boyunca, yöreye uğramak yasaklandı. Çevre köylerden hayatta kalanlar, ortalıktaki cesetleri toplayıp, toplu olarak gömüyorlar. Canını kurtaran köylüler, çok uzaklarda başka yerlerde yeni köyler kuruyor. Şimdi dedelerinin, ninelerinin mezarlarının kalıntılarına bakabiliyorlar.
Sadık Keleş ve ailesi, uzun yıllar sonra dedelerinin topraklarına gelip yerleşmişler. Jandarma dayağına, devlet baskısına karşın topraklarından çıkmamaya kararlılar. Evler yapmış, elma ağaçları dikmişler. Kündük Köyü, torunların gayretiyle yeniden ayağa kalkıyor. Yaşanan acıları unutmadan...
Zilan Deresi ceset dolu
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930 sayısında, Zilan Deresindeki katilamı şu şekilde duyurmuş: Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.
Hakkâri-Yüksekova gezimin ardından Ercişe geçtim. Büyükadalı dostum Ercişli Mehmet Ali Dursunla, kardeşleri ve amca çocuklarıyla buluştuk. Ercişe 30 kilometre mesafedeki Karatavuk (Cüdgah) Köyünün mezrası Yağlıka (Akkilise-Der) gittik.
Sisler içindeki Süphan Dağı çok haşmetli görünüyordu. Birçoğu Büyükada-Erciş arasında yaşayan dostlarımızla köyde Çözüm süreci üzerine derin bir sohbete daldık.
Asıl buluşma amacımız, Ağrı Dağı isyanının ardından Zilan Deresine sığınan Kürt köylülerinin katledildiği bölgeyi gezmekti. Yağlık Köyünün yaşlıları, babalarından dinledikleri katliam öykülerini anlattılar. Gerçekten vahşi ve insanlık dışı bir katliam yaşanmıştı.
Zilan katliamında atalarını yitirmiş bir kısım Ercişli ile birlikte katliamın yaşandığı bölgeye gittik. Sadık Keleşi orada bulduk. Köyün nasıl yakılıp yok edildiğini, çevre köylerin nasıl yerle bir edildiğini büyüklerinden dinleyen Sadık, Kündük Köyünün tek tek evlerini sayıyor ve insanların başına neler geldiğini anlatıyordu.
Dönemin gazeteleri, katliamın boyutlarını şöyle aktarmış: 1930 yılında, Ağrı başkaldırısından sonra Zilan Vadisine sığınan Kürtlere karşı tarihinin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdi. 44 köy ateşe verilirken 15 binden fazla insan vahşice katledildi. (Bu rakamı daha düşük olarak söyleyen kaynaklar da var.)
İnönü: Türk ırkından olanlar
Katliamın ardından, 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet, dönemin Başbakanı İsmet İnönünün bir demecini yayımladı. O dönemdeki ırkçı yaklaşımı ifade eden bazı ifadeler: Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir.
Katliamın ardından, bölge halkının tüm mallarına el konuldu, 1950de Erciş Asliye Ceza Mahkemesine mallarını geri almak için başvuran köylüler, herhangi bir sonuç alamadı. 2012de konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşındı. Söz konusu dava kabul edildi. Davacılardan (şimdi KCK davasından Vanda tutuklu bulunan) Mehmet Gürbüz, dedesinden kalma altı bin dönüm arazisine el konulduğunu ve o dönemden kalma tapu kayıtlarının kabul edilmediğini belirtti.
Torunlardan Cahit Arlı, İsmail Arlı, Mehmet Dursun, Latif Dursun, TİGEMe devredilen arazilerini geri istiyorlar. Mezarlıkların içi bile hayvan barınağı olarak kullanılıyor. Bu bizim canımızı yakıyor diyorlar.
Evet, Türkiyede yeni bir sayfa açılırken, geçmişin yaralarını deşmemek gerekir. Kini yaşatmamak gerekir. Ama tarihle yüzleşmeye de bir ihtiyaç var.
Zilan Deresi artık acıların mekânı olmasın, oradan kan değil dostluk aksın.
Yıl 1930du. Kündük Köyü, bölgedeki birçok köy gibi tamamen yakılıp yıkılmıştı.
Yanık toprak ve dağınık taşlar arasında dolaşıyoruz...
Katliamın ardından, 30 yıl boyunca, yöreye uğramak yasaklandı. Çevre köylerden hayatta kalanlar, ortalıktaki cesetleri toplayıp, toplu olarak gömüyorlar. Canını kurtaran köylüler, çok uzaklarda başka yerlerde yeni köyler kuruyor. Şimdi dedelerinin, ninelerinin mezarlarının kalıntılarına bakabiliyorlar.
Sadık Keleş ve ailesi, uzun yıllar sonra dedelerinin topraklarına gelip yerleşmişler. Jandarma dayağına, devlet baskısına karşın topraklarından çıkmamaya kararlılar. Evler yapmış, elma ağaçları dikmişler. Kündük Köyü, torunların gayretiyle yeniden ayağa kalkıyor. Yaşanan acıları unutmadan...
Zilan Deresi ceset dolu
Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930 sayısında, Zilan Deresindeki katilamı şu şekilde duyurmuş: Ağrı Dağı tepelerinde tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. Ağrı Dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. Türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. Zilan Deresi ağzına kadar ceset dolmuştur.
Hakkâri-Yüksekova gezimin ardından Ercişe geçtim. Büyükadalı dostum Ercişli Mehmet Ali Dursunla, kardeşleri ve amca çocuklarıyla buluştuk. Ercişe 30 kilometre mesafedeki Karatavuk (Cüdgah) Köyünün mezrası Yağlıka (Akkilise-Der) gittik.
Sisler içindeki Süphan Dağı çok haşmetli görünüyordu. Birçoğu Büyükada-Erciş arasında yaşayan dostlarımızla köyde Çözüm süreci üzerine derin bir sohbete daldık.
Asıl buluşma amacımız, Ağrı Dağı isyanının ardından Zilan Deresine sığınan Kürt köylülerinin katledildiği bölgeyi gezmekti. Yağlık Köyünün yaşlıları, babalarından dinledikleri katliam öykülerini anlattılar. Gerçekten vahşi ve insanlık dışı bir katliam yaşanmıştı.
Zilan katliamında atalarını yitirmiş bir kısım Ercişli ile birlikte katliamın yaşandığı bölgeye gittik. Sadık Keleşi orada bulduk. Köyün nasıl yakılıp yok edildiğini, çevre köylerin nasıl yerle bir edildiğini büyüklerinden dinleyen Sadık, Kündük Köyünün tek tek evlerini sayıyor ve insanların başına neler geldiğini anlatıyordu.
Dönemin gazeteleri, katliamın boyutlarını şöyle aktarmış: 1930 yılında, Ağrı başkaldırısından sonra Zilan Vadisine sığınan Kürtlere karşı tarihinin en büyük katliamlarından birini gerçekleştirdi. 44 köy ateşe verilirken 15 binden fazla insan vahşice katledildi. (Bu rakamı daha düşük olarak söyleyen kaynaklar da var.)
İnönü: Türk ırkından olanlar
Katliamın ardından, 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet, dönemin Başbakanı İsmet İnönünün bir demecini yayımladı. O dönemdeki ırkçı yaklaşımı ifade eden bazı ifadeler: Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur. Aslı astarı olmayan propagandalara kanmış, aldanmış, neticede yollarını şaşırmış Doğu Türkleridir.
Katliamın ardından, bölge halkının tüm mallarına el konuldu, 1950de Erciş Asliye Ceza Mahkemesine mallarını geri almak için başvuran köylüler, herhangi bir sonuç alamadı. 2012de konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşındı. Söz konusu dava kabul edildi. Davacılardan (şimdi KCK davasından Vanda tutuklu bulunan) Mehmet Gürbüz, dedesinden kalma altı bin dönüm arazisine el konulduğunu ve o dönemden kalma tapu kayıtlarının kabul edilmediğini belirtti.
Torunlardan Cahit Arlı, İsmail Arlı, Mehmet Dursun, Latif Dursun, TİGEMe devredilen arazilerini geri istiyorlar. Mezarlıkların içi bile hayvan barınağı olarak kullanılıyor. Bu bizim canımızı yakıyor diyorlar.
Evet, Türkiyede yeni bir sayfa açılırken, geçmişin yaralarını deşmemek gerekir. Kini yaşatmamak gerekir. Ama tarihle yüzleşmeye de bir ihtiyaç var.
Zilan Deresi artık acıların mekânı olmasın, oradan kan değil dostluk aksın.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.